2 Ocak 2015 Cuma

güz kumpanyası - gün olacak





bayıldım bittim.

Lanet

3 haftanın özeti niteliğindedir.

İlk hafta pazartesi günü, o haftanın cuma günü bitirme tezi sunumumu yapacağımı öğrendim. Bir yandan harıl harıl buna çalışıp, bir yandan da fizibilite raporunda bana düşen kısımları hazırladım. Cuma günü sunum enfes geçti. Ondan sonraki hafta ise hem fizibilite sunumu hem de uygulama sınavı olacaktı. Çakışmasın diyerek uygulama sınavı sonraki hafta pazartesiye ertelendi. Haftasonu full-time fizibilite sunumuna çalıştık. Peki ne oldu? Ondan da hoca bıraktı tekrar yapın dedi. İki günde 105 sayfa raporu baştan yazdık. Pazartesi günkü sınava çalışmaya ise çok az bir vakit kaldı. Kafam zaten dolu, uyuyamamışım doğru düzgün iki haftadır hop Pazartesi sınava girdik. Güzel de geçti aslında kötü değildi. Yaptım eminim. Ama kalmışım. Ne olacak şimdi?

26 Aralık 2014 Cuma

Adettir; rakı içerken Feyruz, cumartesi sabahları Ümmü Gülsüm dinlerim.

16 Aralık 2014 Salı

Dinlerken hüzünleneceğim bir anons bile yok bu şehirde. Geceleri uykucu, gündüzleri ise uykuluyum. O kadar çok habersiz şey yaptım ki bir yerden sonra gamsızlaşıyorsun. Aslında öyle değil, öyle olacağını sanıyorsun, gamsızlaşamıyorsun. Ve gene bir sonbahar Antalya'ya bilmemkaçıncı defa gelişim, Antalya'dan İstanbul'a ilk gidişim, Ankara'yı ilk görüşte sevişim, seni ilk görüşte göremeyişim, daha sonraki görüşümde sevişim... Bunları neden yazıyorum peki, bir şekilde boşaltmam mı gerekiyor içimi? İçimde bir şeyler kalmasın sana açayım diye mi? Evet evet evet. Sen dolduruyorsun içimi, sen doldurdukça çıkıyor zehir içimden. Hani diyordu ya Mor ve Ötesi şarkısında "Bir de sigarayı bıraksam, kimse tutamaz artık beni."

11 Aralık 2014 Perşembe

Meltem olurum

Vakt-i zamanında bir Ermeni köyünde yaşayan bir kadın varmış. Evi herkesten ayrı bir değirmendeymiş. Değirmenin girişinde sıra sıra çiçekler, içinde ıtır kokulu bir mutfak... Kapısının önünden geçen onu görmeyen bir şövalyeye tutulmuş. Şövalye dediysem, zırhlı kılıçlı değil. Sırtında Alman filintası, belinde revolver, başında kalpak dolaşır dururmuş. Pencereden gizlice izlermiş kadın, şövalye ıtır kokusu nereden gelir diye merak eder, değirmenin etrafında ıtır ararmış. Bulamazmış, her seferinde de bahtına küfrede küfrede evine dönermiş. Kadın, şövalyenin göremeyişine içerler, yatağına daha sıkı sıkıya sarınıp yatarmış. Savaş çıkar, şövalye gider. Kadın her gün değirmenin penceresinde bekler, beklermiş. Bozkırın üzerine kar yağmış, kar erimiş boz renk uçsuz bucaksız mavilikle karışık yeşillik kaplamış köyü. Kadın, yol boyu ıtır ekmiş geldiğinde görebilsin diye. 

Savaş bitmiş, şövalye gelmiş. Yaralarıyla beraber dönmüş köye. Döner dönmez de ıtır kokusu karşılamış kendisini. Döne dolaşa değirmen yolu boyunca ekili ıtırları görmüş. Tek tek koklayarak varmış değirmenin kapısına, çalamamış. Oturmuş kapının önüne. Çetelerin, Osmanlının köy yakmalarını duyarmış şövalye. Gün batarken başladığı nöbetini gün doğduğunda bitirir evine dönermiş. Bir gece, iki, üç, dört... Sürmüş gitmiş. Kadın her gece yatmadan kapıyı açmayı düşünürmüş; ama o da cesaret edemezmiş. Bir akşam üzeri, nöbet yerine gittiğinde şövalye kendini bekleyen bir battaniye görmüş kapının önünde. Elinde evirip çevirmiş, koklamış. Kendinden geçmiş şövalye. Tüm gece battaniyeye sarılı bir şekilde beklemiş. Sabah gün doğmasına yakın, alacakaranlıkta kapı aralanmış. Kapıdan yayılan sıcaklık, sıcacık kokuyla kendine gelmiş şövalye. Soğuktan üşüyen ellerini bile bir anda ısıtan bir sıcaklık... Kadını görmüş kapıda, elinde şövalyenin sırtında duran battaniyenin eşiyle. Ve ilk kelâmını dillendirmiş kadına şövalye:

"meltem olurum hafif, eşsiz
dağlardan inerim, kapında otururumsevginden yanmış şövalye gibikılıcımı koyarım bağının kapısına"

Kadın gülümseyerek uzatmış elini. İçeriye girmişler beraber. Itır kokusuyla karışık uyuyakalmışlar...

Türkülerin hikayesi olur. Bunun da vardır elbet.
Bilmiyorum ama hikâyesini, ben yazayım istedim. 

23 Kasım 2014 Pazar

Pablo'nun unutulmaya yüz tutmuş hikâyesi

Gitmişlerdi. İkisi de gitmişti. Hayatından çıkarmıştı ikisini de. O kadar saçmaydı ki ikisinin de gidişi... Ruhi ile kavga etmişlerdi. Alfredo ile görüşürüz diye ayrılmışlardı. O kadar saçmaydı ki... Söylemek istediği cümleleri evin arka bahçesine gömmüştü. Üzdüğü tüm kadınlardan teker teker özür dilemeye girişiyordu. Bu kadar basit olmamalıydı her şey. Çok fazla basitti. Bu işte bir bit yeniği vardı. Belki de yoktu. Evren yasaları oluşturmuştu bunu. Taa başında birbirine zıt bu insanların(Alfredo ve Ruhi daha yakındı birbirine) anlaşması bile mucizeydi. Geçerken uğra bir iki saat demişti Rox. Onun yanına gidecekti. Hazırlanma, otobüs, bilet, yolculuk, diğer otobüs, yolculuk ve otobüsten iniş. Bütün güzelliğiyle karşılamıştı Rox onu. Çok görüşmedikleri için mükemmel giden arkadaşlıkları vardı.

"İyi görünüyorsun."
"Kötü mü olmamı bekliyordun?"
"Bence hayatındaki en doğru kararı onlarla görüşmeyi keserek aldın Pablo inan bana."
"Daha doğru bir karar aldım, anlatırım."

Hava soğuktu. Olması gerektiğinden fazla. Fakat bir Nisan akşamında bu kadar soğuk neyin nesiydi? Olmaması gerekirdi. Pablo farklılaşmıştı. Farklılaşmak için adım atmıştı. Karanlıktı, çok karanlık... Onu göremiyorlar, bu yüzden de anlayamıyorlardı. O ise anlayışsızlıklarının sebebini bambaşka sebeplere bağlıyordu. Düpedüz salaklıktı. Fakat birisi onu görebilmişti karanlıkta. Zar zor da olsa. Seslenmişti, kendisine ilk defa sesleniliyordu. Korktu, korkusunu gizlemek istedi. Beceremiyordu. Dobra birisiydi, bu yüzden gizliliğini koruyamıyordu. Korkularını da alıp heybesini sesin kaynağına doğru gitti. Hayatında verdiği en doğru karar sese doğru gitmekti. Mutluydu.

Birkaç saat sohbet ve biradan başka bir şey olmadı. Olması da gerekmiyordu zaten. Her alkollü buluşmanın sonu sevişmeyle bitecek diye bir kaide yoktu. Ama bundan bir yıl öncesine kadar bu cümleyi sarf etseniz gülerdi Pablo. Çünkü alkolü bir araç olarak görüyordu. Şimdi ise rahatlatıcı. Bu kadar soğuğa nasıl dayansındı, olamazdı.

Yolda yürürken Lucy'ye rastladı, kolunda sevgilisiyle. Görünmemek için hemen saklandı, önünden gülüşerek geçtiler. Gördüğü bir yüzü unutamamak garip bir şeydi. Anında olanlar canlandı gözünün önünde. Evine doğru yürümeye karar verdi. Saat otobüse binilmeyecek kadar geçti...

Bu bir günah çıkarma yazısı değil. Özlem hiç değil. Bir bahar vakti yaşanan dost ayrılığına müteakip yazılmış muhayyerkürdi şarkıya önsöz olarak geçsin...