3 Ağustos 2016 Çarşamba

gün batımının kırmızılığından, sabahın turunculuğuna...
ama en güzeli, hafif aydınlanırkenki mavimsilik
üzüntüm kaç turunculuk eder

1 Ağustos 2016 Pazartesi

"Körsem,
Senden gayrısına yoksam,       
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık..."
"aysız gecelerde
kumrular ağlar
içimde
söz, düşsek de
uzakların yoluna
öleceğiz
doğduğumuz toprakta"

31 Temmuz 2016 Pazar

Son 4 gündür bir şeyin farkına vardım. Çok önceden anlamam gereken bir şeydi çünkü sürekli bu konuda uyarıldım. Dinlemedim, ne olacak ki dedim. Bir kez daha pişmanlıklarla karşınızdayım, sevgiler.

Etrafımda bu kadar çok kişinin olmasını iyi bir şey sanmıştım. Sanki bu beni o korktuğum yalnızlık kıskacından çıkaracaktı; ama bugün şunu fark ettim, senin dışında bu çaresizlik içinde arayabileceğim kimse yokmuş. Hani "N'aber nasılsın?" diye arayanım bile olmadığını fark ettim. İnsanlar işi düşünce arıyor beni. Öylesine sırf konuşmak istediği için arayan bir arkadaşım yokmuş. insan bu ruh hâlinden nasıl kurtulur?

Filmlerdeki gibi çöktüm kapının dibine neden bilmem, pencereden görmesinler diye belki. Annemi aradım misafir varmış fazla konuşamadık. Kimseyi arayamadım. Seni aradım yalnızca, herkesten kaçıp sana sığınmak var içimde gayrı başka bir şey yok. Umurumda değil yıkacağım köprüler. Yıkılsın, üzülürüm en fazla. Sonra? Yok. Cevap yok. Kalakalıyorsun öyle.

Üzüntülerimden kaçmak istemiyorum. Ben neden düzeltemiyorum? Anteni düzelttim derken regülatör bozuluyor. Oradan transistör hata veriyor. Hop bir bakmışım açma kapama düğmesini bozmuşum. Sonra hepsi bir olup kafamda birikiyorlar. Tekrar 15 yaşında gibi hissediyorum. Oysa büyüdüm, bunlar saçma şeyler. Yoksa bunun 15 yaşla alakası yok mu? Yoksa bu sadece büyümek mi? Büyümenin getirdiği büyük dünyanın, yeni sorunların bir yansıması mı? Ben korkak mıyım?

Sıralanır sorular, soru çok. Cevap yok. Ama hayır güçlü olacağım. Kendime sözüm var, sana sözüm var. Güçlü olmalıyım. Kimse istemez sözünü tutmayan birini. Kimse güvenmez. Kimse sevgiyle sarılmaz sözünü tutmayan birine. Yaşamak bu galiba. Bir yaştan sonra böyle oluyor. Kabullenmeli mi? Hayır, direnmeli. Entropiye yenik düşmemeli. Sağlam durmalı hayatta. Hah, çok saçma bir cümle oldu. Çok sert bir rüzgâr estiğinde buğdaylar ayakta kalır, yıllanmış sert duran ceviz devrilir. Kafam karıştı. En azından elini uzatsan?

Bugün canım sıkkın, moralim çökük, annemi özledim, babamı özledim, seni özledim dağda birikmiş çığ gibi. Gel birlikte bağıralım özlem çığına, düşüşünü izleyelim beraber. Serinliğinde dinlenelim, kokunla uykuya dalayım. Yeraltındaki tanrılar sesime kulak verip yeri titretsinler. Bir şey olsun şu dünyada, kolumdaki çürük iyileşsin. Göğsümdeki yangına üfleme ne olursun, su ver. Konuş biraz.

14 Temmuz 2016 Perşembe

Üzerimde yaz hüznü, bir buruk gece nedense. Oysa buruk olmamı gerektiren hiçbir şey yok. Var da, yok, olmaz öyle, güçlü olmalı insan canım. Biz neleri neleri gördük kısacık zamanda. Bugün biraz buruğum, uzun zamandır yazmadım. Yazarım.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

kelâm

Birbirini tamamlayan iki nefes arası kadar bir zaman diliminde yaşanabilecek onca şey var. Bir çoğunu yaşadım. Yorgunluğum bundan mı? Vücudum yorgun, aklım dingin. Aklım uzaklaştıkça uçuyor. Güneşin doğuşu ilgimi pek çekmiyor o saatlerde, seni izliyordum hep. Daha güzelsin, daha sıcak. Günün o saati, güneş doğarken, güneş bile bu kadar sıcak değil. Gözlerimin yangını, senden bana yükselen sıcaklık mı? 

Bir süre sonra, koca bir doğru parçası, bir nokta hâlini alıyor.
Bir süre sonra, koskoca iki insan, tek oluyor. Kirişler inecek hâlimiz yok, zamanımız da. Dik durmak için desteğe ihtiyacımız varsa eğer, birbirimize sırt dayamak var. Sırtımızdan âlâ destek mi var? 

Hadi, daya sırtını bana, at kolunu omzuma, bas ayaklarınla yüksel. Korkma ben tutuyorum seni, bisiklet sürmeyi öğrenen çocuğu tutan ebeveyn gibi. Yaşayacağız inadına. Hayat yazmak istiyorum sana.