8 Eylül 2016 Perşembe





"kadıköy'den istanbul'a ilk avare akşamlar

annem babam beni çok

alnımda ergenlikler, ilk aşkı müjdelermiş

annem babam beni çok"

31 Ağustos 2016 Çarşamba

parmaklarımın ucu acıdı, kan akmadı, içki bitti. ne yapayım

23 Ağustos 2016 Salı

"Celâl ne yaptım ben sana?"
"Ateş nasıl yaktığını bilmez ki..."

19 Ağustos 2016 Cuma

Herkesten mi soyutlandım, ne oldum? Bak burada bir kavşakta bekliyorum. Öyle bir yerdeyim ki, geriye de ileriye de gidilmiyor. Saçma sapan bir yerde kaldım. Etrafa gülüyorum, espri yapıyorum, saklıyorum çürümüşlüğümü. Çürümek, yani katabolizma(yıkım) hızının anabolizma(yapım) hızından fazla olması, yani yaşlanmak. Çürümek ve yaşlanmak bu ikisini düşünüyorum bolca. Bir gitar tonundan daha ne kadar hoşlanabilirim? Yaşlanmak bu hoşlanmamı giderir mi? Üstelik ilk dinleyişimin üzerinden 10 sene geçmiş. Bambaşka bir şey bu. Hayatın geçip gitmesi, zamana hükmedememe hâli. Zamana kim hükmedebilir ki? Bak bu cümle çok güzel bir filmin ve romanın giriş cümlesidir. Ben girişlerden bıktım artık. Yeni bir giriş istemiyorum. Var olanı devam ettirmek istiyorum. Devam etsin, giriş olmasın, bitmesin, kafam rahat olsun biraz.

Ama olmuyor. Neyse, olur bir gün.