30 Kasım 2012 Cuma


Evimizin önünde bir dut ağacı vardı. Bayağı da büyüktü. Ona tırmanırdım. Sonra babam köküne yakın bir yerden kesti. Nedenini söylemişti ama unuttum. Ondan bayağı küçük bir portakal ağacımız var, ona tırmanmaya başladım sonra. Güzeldi, severdim. Ceplerime mandalinaları toplar, o ağaca çıkıp yerdim. Sonra büyüdüm, ağacın dalı kırıldı. Bir daha çıkmadım.
Sonra liseye geçmem. İlk defa aşkla, sigarayla, hayal kırıklığıyla ve bir çok berbat şeyle tanışmam… Hayal kırıklığını daha önce yaşamıştım oysa. Ama lisede yaşanan hayal kırıklığı hiçbir şeyin yanına yaklaşmaz. Çünkü insanın en hassas yılları lise yıllarıdır. Gidin bakın, ne kadar sorunlu insan varsa hepsinin lise döneminde ağır hayal kırıklıkları vardır. 
İlk defa bir kıza onu sevdiğimi söyleyişim, babamdan ayrı içtiğim ilk içki. Arkadaşımın sigarasını alıp içmem, sonra sigaradan nefret etmem ve akabinde üç sene sonra sigaraya başlamam. Eve ilk defa ailemden ayrı geç gelişim. İlk reddedilişim, hepsini lisede yaşadım. Çünkü liseye geçene kadar kimseye karşı güçlü duygular beslemedim. Lisede beslediğim duyguların da karşılığını alamadım. 
Sonra âşık oldum. Söyleyemedim. İnsan âşık olduğunu nasıl söyler? “Ben senden hoşlanıyorum.” mu? “Seni seviyorum.” mu? Hep yavan geldi bu sözler, eksik geldi, saçma geldi. Hiçbirini söylemedim. Yetersizdi bu kelimeler duygularımı anlatmaya. Daha farklı bir şey bulmalıydım. Buldum, söylemeye niyetlendim. Söyleyemedim. Unuttum. 
İlk defa duygularıma karşılık buluşum. Veya ilk defa bir kadının benim duygularımı içimde ördüğüm saçma sapan tel örgüler arasından çekip çıkarması. Kanamalı duygular, sancılı insanlar. İlk defa bana âşık olduğunu söyleyen birisi vardı ve ben çok mutluydum. İlk defa ailem dışında birine hesap veriyordum. Ne yaptığımı anlatıyordum. İlk defa, birisi beni bu kadar çok yaralıyordu. Üzerinde fazla düşünmüyordum. Nasıl olsa bizdik, nasıl olsa üstesinden gelecektik. Nasıl olsa, o film izlerken uyuyakalacaktı ve ben sırf o rahatsız olmasın diye yerimden kalkmadan bekleyecektim. Belki saf düşüncelerdi, belki saçmalardı. Ama o an güzeldi. O an, o düşünce, onun yanında olma düşüncesi… Mükemmel. 
Lisedeki son ve hayatımdaki şuana kadarki en büyük hayal kırıklığım. Terk edilmem. Hem de bir market önünde, merdivenlerde oturarak. Hava kapalı, boğuk, basık. Hâlâ rüyâlarıma girer o an. Üstümde, şuan üzerimde olan babamın hırkası. Soğuk bir Nisan günü. Sözlerini söyledi, yağmur yağmaya başladı. O kadar güzeldi, o kadar acımasızdı ki yağmur başladı. O kadar sonsuz, o kadar korkunçtu ki yağmur başlamıştı. Bir süre daha beraber kaldık. Sonra koştum. Uzun süre koştum. Kitapçı Hakan Abinin yanına kadar koştum. İlk işim bir sigara istemek oldu. İçmeye çalıştım. Öksürdüm, aksırdım. Ama kararlıydım içecektim. İçtim. Yolda gelip geçen bana baktı. Hakan abi kahve getirdi. İçtik, konuştuk. Benden ayrıldığını söyledim. Üzülmememi söyledi. Eve gittim, bir şey hissetmiyordum. Ruh gibiydim. Bilgisayarda takıldım, test çözmeye mecalim yoktu. Gittim yattım uyudum.
Sonra sınavlara girdim. Güzel geçmedi. İstediğim gibi değildi. Çalışmamıştım ve bunu söylüyordum. Buna rağmen güzel puan geldi. Puanlar açıklandığında Konya’da kuzenimin yanındaydım. O gece bir bara gittik. Eğlendi herkes, ben votka içtim. Sonra hava almaya dışarı çıktım. Herkes puanıma üzüldüğümü sandı. Bir anda çevremi saran “yetişkinler” beni teselli etmeye çalıştılar. Tamam bir nebze puanıma üzülüyordum; ama üzüldüğüm şey çok farklıydı. İnsanlar anlamıyordu ve ben anlamalarını da istemiyordum açıkçası. 
Sonra tercihlerimi yaptım. Antalya’yı yaz dedi babam, iyi dedim. Teyzemler orada. Güzel olur. Ekstra ücret çıkmaz. Ailemi de düşünüyorum bir yandan. Ekonomik sıkıntı. Tercihler açıklandı. İkinci tercihe yazdığım Antalya geldi. Sevindik. Ben sevinemedim.
Sigaraya asıl nasıl başladığımı anlatmak istiyorum. Bu gece anlatmazsam ölürüm. Yazmak istiyorum. Yazdıkça yazıyorum. Saçmalıyorum. Ama anlatmam lazım. Kurtulmam lazım bundan. Bir şekilde rahatlamam lazım. 2011 Haziran’ı, Azim beni aldı evden. Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu akşam. Konvoyun arasında gidiyoruz iki Galatasaray’lı. Hey gidi. Gittik İskele’ye, Dragon parkı’na çekti Azim motoru. Dragon Market’ten Kırmızı Tuborg aldık. Azim’in sigarası vardı. Azim benden yaşça büyük. Abim, çok severim. O da beni sever bilirim. İnsan sevmediği biriyle niye takılsın ki? Sever. Gam kenarı’nı açtı Zeki Kayhan’ın. Dinledim, içimden bir şeyler koptu. Küçük canavar içimi kemirdi. Saç diplerim yanıyordu. Birayı yarıladım. Azim’den sigara istedim. Marlboro Touch içiyordu. Verdi bir tane yaktım. İlk defa aksırmadan, öksürmeden içtim. Beni eve bıraktı. Uyudum.

21 Kasım 2012 Çarşamba


Bundan üç-dört sene önce bir gece yarısı arkadaşımla beraber başka bir arkadaşımızın evinde yemeğe davetliydik. Ortak arkadaşımız kız bu arada. Biz işte gittik gitmesine de, ikimiz de bu kıza yanığız. Ben onun yanık olduğunu biliyorum, o benim yanık olduğumu bilmiyor. Garip bir hâl yani. Zaten ben senelerdir hep içimde sakladım kimi sevdiysem. Dışavurumsal sevda yaşayamadım.
Neyse yemek gayet hoş, eğlendik. Yemek bitti. Biz arkadaşla çıktık. Bu arada kız da arkadaşımı seviyor. Yani nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça. Gittik bir tekel büfeden bira aldık. Arkadaşım içmedi. O aralar fazla içmezdi, şimdi benden çok içiyor şerefsiz. Neyse ben bir ara buna söyleyecek gibi oldum, vazgeçtim. Sonra o gitti. Ben baya oturdum orada tek başıma düşündüm ne bok yesem diye. Atsam atılmaz satsan satılmaz. 
Sonra o kızla arkadaşım sevgili oldular. Bir kaç ay çıkıp ayrıldılar. Siktiriboktan bir ilişki yaşadılar. Öyle ahım şahım bir kız değildi, ama ben de bir Corc Kuluni değildim. 
Bunu niye anlattım şuan bilmiyorum. Belki de mâzide tamamlanmamış mesele kalmasın diye herhalde. Yani her şey olup bittikten dört sene sonra sigara içmeme ramak kalmış bir hâldeyken anlatmak garip geldi. 
iyi akşamlar.

31 Ekim 2012 Çarşamba

Sonra geçer dediler, geçmedi. Geçmeyeceğini bile bile geçeceğini umdum. Olmadı. Neden olmadığını düşünmeye başladım. Sorun elbet bendeydi ama sorun tam olarak neydi kimdi neyin nesiydi allah kahretsindi. Sonunda ağladım. Son bir yılın birikmişliği vardı içimde iskeleden bacağına taş bağlayıp yolladım gözyaşlarımla birlikte dibe doğru. Koyu… Mavi… Soğuk. Üşüyorum. Hırkanı verir misin? Sarılsan da olur. N’olur. Hadisene ölmek üzereyim. Neyse boşver o zaman ben de giderim. Nereye gideceksin? bilmem orasını bakarım bir yerlere. Pansiyona git. Salak mısın? Hayır âşığım. Kime? Ona. Onun da avradını sikeyim. Vurdum kendimi yollara. Yanımda domates vardı, peynir vardı. Bakkaldan ekmek aldım. Para üstü olarak sigara verdi. Sevindim. Gittim mahalledeki çocuklara dağıttım son teki kendime sakladım. Tam ölmek üzereyken yaktım, bitirdim ve öldüm.
Penceremden yolu seyrederken Nuran’ı gördüm. hiçbir şeyi umursamadan yürüyordu beni bile umursamıyordu hatta o derece umursamıyordu ki seslendiğimi bile umarsamıyordu öylece yürüyordu. Ben öylece durmuş izliyordum. O yürüyordu. Yürürken de sigara içiyordu benyürürkensigaraiçmeyisevmem. Ama o seviyordu. O seviyorsa ben de sevmeliydim ama sevmek istemiyordum. Eğer o beni sevecekse onun tutunacak hiç kimsesi olmaması lazımdı yalnızca ben olmalıydım ki beni bırakıp gidemesin. Hemen kurtuldum bu bencilce fikirden. Dolabı açtım zeytinyağıyla elimi yüzümü yıkadım geçmedi aşkım. Sonra pencereye koşup kendimi boşluğa bıraktım. Uyandım.
Zaman geçti. Ben geçemedim. Öylece kaldım, gittim limanın en ucuna atlamayı denedim bir martı gelip beni tuttu. “Aptal mısın?” dedi. “Evet” dedim. Belliydi, aptaldım, intihar etmek ya cesaret ya da aptallık ister. Zaten cesaretle aptallık ikiz kardeştir. Kadınlar hep “Deli misin” diye sorar. Yusuf Atılgan ve C. öğretti bunu bana. Sonra iklim değişti. Bir gün, bir de baktım yoktu. Kafamı kuma sokmaya çalıştım deve kuşu gelip kafamı kanattı. Bölgesine girmişim. Sonra meyhaneye girdim. Rakı doldur! dedim eksilmesin bardağım dolsun hep dolu olsun dibini görmeyeyim dedim. Sonra seni gördüm. Rakı içiyordun sevgilinle. Masanıza gittim. Altın sarısı saçlarını okşamaya kalktım, sevgilin elimi büktü. Altı patları alnının ortasına dayayıp beynini patlattım. Duvarlar kan oldu. Tüm hayatım boyunca yaptığım en güzel resimdi.
Sonra sigara istedim. Vermedi. Babam kızdı sonra. Niye içiyorsun hem sen kimsin bana böyle karşı geliyorsun dedi. İlgilenmedim sigara yaktım. Babam ağzımdan sigarayı aldı yere attı topuğuyla ezdi. Ağlamaya başladım. İlk defa ağladım. Babam beni dövmeye yeltendi ağladığımı görünce vazgeçti. Benim gibi evlat olmaz olsundu, siktirip gideyimdi. Ceketimi almadan çıktım dışarı. Soğuktu üşüdüm geri dönemedim dönmezdim de zaten. Sonra onu gördüm. Beni yanına çağırdı. Sigaran var mı dedi. İçmiyorum dedim. Yüzüme tükürdü karnına yumruk attım. Polisi çağırdı polis beni aldı arabaya bindirdi sonra beni bir bankın önünde bıraktı. Burada otur düşün aklını başına devşir dedi. Oturdum düşündüm. Polislere sövdüm. Gelip bana işkence etsinler falakaya yatırsınlar, Filistin askısına assınlar istedim. Yapmadılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderim diye korkmuşlar. Gitmem dedim yapmadılar. Elimi cebime sokup yürüdüm. Saatlerce. Sonra onu gördüm. Köşe başındaki orospuyu. Sigaran var mı dedi. Bıraktım dedim. Geri başla dedi, yanağımdan öptü. Gidip sarılmak istedim ama orospulara sarılınmaz. 
Anlamsız anlar vardır. Aramamıza gerek yok. Yağmur yağsın, yıldız kaysın. Hoşuma gidiyor, seviyorum. Yoldan geçen adam. Masa başı işinde çalışıyor olsun. Banka memuru mesela. Ne bileyim işte. Bir kadının arkasından sokaklar boyu yürümek istiyorum. Sonra onunla konuşmak. Ama olmuyor. Kadınlar arkalarından gelen erkekleri hep aynı sanıyorlar; ama ben aynı değilim. Ben oyum, oyuğum, plajda şezlong problemiyim. Klorofilim ben. Hemoglobinden yapılmayım. Ben oyuğum. Düzgün değilim ben saçmayım gereksizim allah kahretsin gereksizim. Sevmeyin beni. Lanet olsun, kimse sevmez zaten beni. Niye sevsin ki. Piç gibisi var mı herkes piçi sevsin. Beni değil. Yoldan geçen kadın, elinde eski bir fener. Evine gitmeye çalışıyor. Eminim hiçbir erkekle yatmamıştır. Dümdüz gidiyor sağına soluna bakmadan. Adı Selma olsun. İşi yok, 45 yıldır evden dışarı çıkmamış. O yüzden fenerle evinin yolunu arıyor. Karnım aç, sigara istiyorum. Sen de istiyorsun biliyorum. Dümdüz sokakta yürümek istemiyorum ben merdiven çıkmak istiyorum, efendim? yok bir şey sana demedim. tamamöyleysebanabirrakısöyleozaman. Olmaz efendim rakımız bitmiş. Bira ver o zaman. Yanına fıstık da çıkarayım mı? Hayır fıstık gibi bir kadın çıkar. efendim müessesemiz… Sus tamam istemiyorum bira falan. Allah kahretsin hiçbir şeyinizi istemiyorum ceketimi ver gideceğim. Hayır bir şey içmeden gidemezsin bir yere Melda seni bekliyor karşı kaldırımda. E bırak gideyim o zaman. Melda içeri girdi, pencere açık dedi. Kapadım. Soyunacaktı, arkanı dön dedi. Döndüm. Birazdan çırılçıplak sadece benim olacaktı. Benim oldu. Yatağın içinde huzurla uyudum ilk defa. Gün ışırken kendi evimden çıktım gittim.