26 Aralık 2014 Cuma

Adettir; rakı içerken Feyruz, cumartesi sabahları Ümmü Gülsüm dinlerim.

16 Aralık 2014 Salı

Dinlerken hüzünleneceğim bir anons bile yok bu şehirde. Geceleri uykucu, gündüzleri ise uykuluyum. O kadar çok habersiz şey yaptım ki bir yerden sonra gamsızlaşıyorsun. Aslında öyle değil, öyle olacağını sanıyorsun, gamsızlaşamıyorsun. Ve gene bir sonbahar Antalya'ya bilmemkaçıncı defa gelişim, Antalya'dan İstanbul'a ilk gidişim, Ankara'yı ilk görüşte sevişim, seni ilk görüşte göremeyişim, daha sonraki görüşümde sevişim... Bunları neden yazıyorum peki, bir şekilde boşaltmam mı gerekiyor içimi? İçimde bir şeyler kalmasın sana açayım diye mi? Evet evet evet. Sen dolduruyorsun içimi, sen doldurdukça çıkıyor zehir içimden. Hani diyordu ya Mor ve Ötesi şarkısında "Bir de sigarayı bıraksam, kimse tutamaz artık beni."

11 Aralık 2014 Perşembe

Meltem olurum

Vakt-i zamanında bir Ermeni köyünde yaşayan bir kadın varmış. Evi herkesten ayrı bir değirmendeymiş. Değirmenin girişinde sıra sıra çiçekler, içinde ıtır kokulu bir mutfak... Kapısının önünden geçen onu görmeyen bir şövalyeye tutulmuş. Şövalye dediysem, zırhlı kılıçlı değil. Sırtında Alman filintası, belinde revolver, başında kalpak dolaşır dururmuş. Pencereden gizlice izlermiş kadın, şövalye ıtır kokusu nereden gelir diye merak eder, değirmenin etrafında ıtır ararmış. Bulamazmış, her seferinde de bahtına küfrede küfrede evine dönermiş. Kadın, şövalyenin göremeyişine içerler, yatağına daha sıkı sıkıya sarınıp yatarmış. Savaş çıkar, şövalye gider. Kadın her gün değirmenin penceresinde bekler, beklermiş. Bozkırın üzerine kar yağmış, kar erimiş boz renk uçsuz bucaksız mavilikle karışık yeşillik kaplamış köyü. Kadın, yol boyu ıtır ekmiş geldiğinde görebilsin diye. 

Savaş bitmiş, şövalye gelmiş. Yaralarıyla beraber dönmüş köye. Döner dönmez de ıtır kokusu karşılamış kendisini. Döne dolaşa değirmen yolu boyunca ekili ıtırları görmüş. Tek tek koklayarak varmış değirmenin kapısına, çalamamış. Oturmuş kapının önüne. Çetelerin, Osmanlının köy yakmalarını duyarmış şövalye. Gün batarken başladığı nöbetini gün doğduğunda bitirir evine dönermiş. Bir gece, iki, üç, dört... Sürmüş gitmiş. Kadın her gece yatmadan kapıyı açmayı düşünürmüş; ama o da cesaret edemezmiş. Bir akşam üzeri, nöbet yerine gittiğinde şövalye kendini bekleyen bir battaniye görmüş kapının önünde. Elinde evirip çevirmiş, koklamış. Kendinden geçmiş şövalye. Tüm gece battaniyeye sarılı bir şekilde beklemiş. Sabah gün doğmasına yakın, alacakaranlıkta kapı aralanmış. Kapıdan yayılan sıcaklık, sıcacık kokuyla kendine gelmiş şövalye. Soğuktan üşüyen ellerini bile bir anda ısıtan bir sıcaklık... Kadını görmüş kapıda, elinde şövalyenin sırtında duran battaniyenin eşiyle. Ve ilk kelâmını dillendirmiş kadına şövalye:

"meltem olurum hafif, eşsiz
dağlardan inerim, kapında otururumsevginden yanmış şövalye gibikılıcımı koyarım bağının kapısına"

Kadın gülümseyerek uzatmış elini. İçeriye girmişler beraber. Itır kokusuyla karışık uyuyakalmışlar...

Türkülerin hikayesi olur. Bunun da vardır elbet.
Bilmiyorum ama hikâyesini, ben yazayım istedim.