28 Aralık 2016 Çarşamba

Şubadap Çocuk - Dinleyin Paragözler



"Kocaman bi kürek olsa
Bir de çalıdan süpürgem
Baştanbaşa dünyayı güzelce bi süpürsem ben"

Çocukların umudu ayakta tutuyor beni. Böyle güzel şeyler. Ne bileyim. Uçurtma uçacak. Umudum var. Baltalar elimizde dönemi bitti artık. Değil mi? Bitsin artık.

21 Aralık 2016 Çarşamba

Hadi, kafayı yiyelim mi birlikte?

Şimdi size birkaç fotoğraf sunacağım. Geceden beri kafayı yemek üzereyim çünkü. Yaşananlar beni bu noktaya getirdi. Biraz saçma ve patolojik görünebilirim oradan, biliyorum. Çünkü cidden patolojik bir vak'a bu.

Evet öncelikle dokuz8'in paylaştığı haber var elimizde. BUYRUOOOON EFENDİM


















Üzüldüm. Ne diyeyim üzüldüm. Allah başka dert vermesin kardeşim. Bizde mi? 2 haftada 2 bomba patladı, ülkenin en güvenlikli olması gereken başkentte, güvenlikten sorumlu birisi Büyükelçi öldürdü. Haa korkma hallettik biz onu ya, siz naptınız sunucu işini, gerçekten üzücü bir durum çünkü.

A-aaa hallettiniz mi? Gerçekten mutlu oldum. Çok sevindim. Dediğim gibi tek derdiniz bu olsun güzel kardeşim. Yapacak bir şey yok. Hayat adil değil; ama gene de hayat değil mi? Ölüm varsa hayat da var bu dünyada. Evet. Asıl bomba haberi sona sakladım. Çünkü DÜNYADA GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR HEYOOOOOO!

SAHRA ÇÖLÜ'NE TAM 37 YIL SONRA KAR YAĞDI. DÜNYADA GÜZEL ŞEYLER  DE OLUYOR: AMA BİZE OLMUYOR. Neyse, dün gece Şehmus Özer trafik kazasında öldü. Amedspor'un kaptanı. Çocuklar ölmesin, maça da gelebilsin diyen Şehmus. Beleştepe'de patlama oldu. Beleştepe ne güzel bir adlandıra değil mi? Halkın "ad verilmemiş olana ad verme" ustalığının parlak bir örneğidir. Biraz deniz manzarası, biraz Gazhane tarafındaki kalesi, biraz hayalgücü, biraz yasadışı keyif, biraz çoksesli uğultu, biraz toplumsal asabiyet, biraz bireysel tutku... Kaçak seyrin en özgürleştirici hâli Beleştepe. Beleştepe neresi biliyor musun; Haziran Ayaklanmasının, Sur'un, Kobanê'nin, 6. Filo'nun yankılarını taşıyan yerdir Beleştepe. Öyle işte. Gergin ve sinirli başladığım bir yazıyı böyle duygusal bitirmek istemezdim. İlk görüşte vurulduğum yerlerden biridir Beleştepe. Öyle. Ne yapalım, yaşayacağız muhakkak. 

İyi günler dilerim.

Yaşamak, görevdir yangın yerinde


Dün akşam yaşanan Rus Büyükelçi suikastı sırasında içeride olanların fotoğrafı. En sağdaki bıkkın suratlı adamın hâli, tüm memleketi özetler nitelikte. Üzerine neler neler yazılır o bakışın.

Yazalım o zaman. Ne var bu bakışta? Ülkenin başkentinde, en güvenli olması gereken yerde, bir sanat etkinliğinde yaşanabilecek en saçma olayın özeti var. Savaş çığırtkanlığının bıkkınlığı var. Ölümün, yaşamdan değerli tutulmasının bıkkınlığı var. Sokağa çıktığında "Acaba bir şey olmadan eve gidebilir miyim?" sorusunu sormanın utancı var. Metroda karşımızda oturan insanı içinden "Acaba bir şey yapar mı?" diye sorgulamanın bıkkınlığı ve utancı var. O bakışta ne var biliyor musunuz? Bir memleket özeti var. Harcı kanla karılmış, kanı kanla temizlemeye çalışanlarla iç içe yaşadığımızın özeti var.

Bize işte bu bıkkınlığı revâ gördüler. Ne yapalım, ölüm varsa hayat da var. Yaşanacak inadına. Çünkü ne diyor şarkıda: "Yaşamak, görevdir yangın yerinde."

Kardeş Türküler - Memleket Kokulu Yarim (Livaneli 50. Yıl Özel)



kırık dillerine meftun olduğum
saçına gül takılı yârim

19 Aralık 2016 Pazartesi

böyle olmak istiyorum bu aralar. imkânı yok, ama insan istiyor işte.
Yaşadıklarımdan bir şey öğrenmek için yaşamıyorum yaşadıklarımı. Bana bir şey öğretmesine gerek yok, bana bir şey öğretmesi gerekseydi eğer bunu yapardı. Buna göre hayatımı düzenleyemem. Ne olacak şimdi? Ağlayıp sızlanacağım, kendime acıyacağım. Ne olacak? Hiçbir şey. Geri getirmez, geri gelmez. Ben her şeyi bir kenara bırakmaya hazırım. Ezip geçebilirim, geçerim, geçtim daha önce. Sen bilmezsin, sen beni öyle görmedin hiçbir zaman. Çünkü ben artık yıkmaktan yoruldum.

Yıkılmak mevzusu ise bambaşka bir şey. Neyse, konu bu değil. Konu daha farklı, konu biraz basit. Şöyle düşünelim: Kalan yaşamımda yapacaklarım beni daha iyi ya da daha kötü bir insan yapacak mı? Bunları yapacaklarım mı belirler, yoksa nasıl bir insan olduğum mu yapacaklarımı? Bence ikincisi. Nasıl bir insan olduğun yaptıklarını belirler. Amaaan belki de en önemlisi filmde de dediği gibi bir şeyi nasıl yaptığın önemli. Kafam pek şuan bunu düşünmeye müsait değil. Başka sorunlarla boğuşuyorum.

Hiçbir umut kalmadığı zaman insan her şeyi yapabilecek gibi hissetmemeli. Bu umuda bağlı bir şey değil zaten. Her şeyi yapabilecek gücüm vardı benim. Şuan yok mu? Duruma bağlı. Enerji değişkendir. Potansiyel enerji, kinetik enerjiye dönüşebilir. Bu dönüşüm sırasında enerji kaybı olur; ama azımsanacak seviyededir. Isı. Konu saçma bir yere gidiyor mesele bu da değil. Can yangını insana neler neler yaptırır, bir bilsen.

Hadi, şimdi başka bir şey düşünelim. Siktir et düşünmeyelim. Ben düşünmek falan istemiyorum. Umutsuzum, gücüm var, enerjim potansiyel. Bir kıvılcım lazım bana.

Bir gün, bir duvara şunları yazacağım: KAYBEDENLER KAYBETTİ. Evet, kaybedenler kaybetti. Yapacak bir şey yok, hadi işine güzelim, ben buradayım. Benim yerim belli. Ben sana sırtımı dönmem, ben seni kötü anmam. Sen beni ne kadar kötü ansan da ben seni asla kötü anmam, andırmam. Hem kendime, hem sana saygısızlık yapamam. Yaşamana bak, ben seni uzaktan izlerim.

18 Aralık 2016 Pazar

Barış'ın İnci'ye sorduğu çok masum bir soru: "Neden uçmuyor İnci?"

Uçması için bir şey yok. Uçmayacak çünkü, İnci de biliyor uçmayacağını; ama ona rağmen "Uçar bir gün." diyor.

Uçamayacak, olmayacak. Bitkinim.

5 Aralık 2016 Pazartesi

Mahmure Hanım - Bir Çapkına Yangınım

Yakışıklı oğlum benim, özlemişim ne zamandır görüşmüyoruz.

Yaralandıktan sonra başka evde ikâmet etmesine karar verdik, kendine gelmiş. Çok sevindim. Umarım gece yanımda uyursun.
yok olmayacağım; yok, olmayacağım. gece soğuklarını özlemişim.

3 Aralık 2016 Cumartesi

bir rüya

Işıksız, bol araçlı bir yolda arabanın içinde, şoförün yanındaki koltuktayım. Polatlı yolu muhtemelen. Hava buz gibi, karşıdan vızır vızır araba geçiyor. Hırkadan ve kazaktan yapılmış bir ev ve evin içinde kıpkırmızı bir oda düşünüyorum o anda. Yanımdaki abi "Uyuma sakın sen uyursan ben de uyurum, kaza yaparız" diyor. Uyumaya niyetim yok soğuk uykumu alıp götürüyor zaten. Hava aydınlanmıyor bir türlü. Bir dinlenme tesisinde mola veriyoruz. Koca koca kamyonlar var sadece, yerdeki su birikintisi, buz birikintisine dönmüş. Kayıp düşmeye çalışıyorum; ama beceremiyorum. Tekrar yola koyuluyoruz. Hava sağ taraftan aydınlanmaya başlıyor. Muhteşem bir görüntü. Rüya gibi, bozkırın ortasında bu kadar güzel bir görüntü beklemiyorum. Hırkadan ev tekrar aklıma geliyor. Uyanıyorum.

2 Aralık 2016 Cuma

Ev arkadaşım haftanın altı günü eve gelmiyor. Evde haftanın altı günü tek başıma yaşıyorum. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anladım, öğrendim, deneyimledim. Bu, biraz rahat. Kendini rahat hissediyorsun. Evde olduğu zaman diliminde de pek konuşmuyoruz etmiyoruz zaten; ama evde onun olması rahatımı bozuyor. Odamın kapısını kapatamıyorum(evet artık bir odam var, 10 ay sonra ilk defa bir odam var). Odam balkona açılıyor, perdelerim beyaz. Perdelerimi sevmiyorum. Bir yatağım yok. Çekyat attım odaya, çekyatta yatıyorum 10 aydır olduğu gibi. Gerek duymuyorum artık bir yatağa. Sırtım alıştı, ben alıştım. Okula gidiyorum, ders çalışıyorum, bunlar monoton bir düzene biniyor. Haftada bir gün dışarı çıkıyorum, okul haricinde. Pazartesileri koroya gidiyorum, koro çıkışı arkadaşlarımın olduğu bir mekana. Her hafta benim için dünyanın en güzel şarkısını çalıyorlar. Güzel; ama bu benim insanlarla çok görüştüğüm çok konuştuğum anlamına gelmiyor. Kediler de uğramaz oldu, Kordi, tatilde. Yaralandı, tedavisi sürüyor hâlâ. Derin, psikolojisi düzelmeyecek. Dün gece başka bir kediyle uyudum uzun zaman sonra. Yavru, elimi yara içinde bıraktı; ama sonunda guruldayarak uykuya daldı benimle. İlk defa sıcak hissettim kendimi bu soğukta.

Şimdi nereden başladım nereye geldim değil mi? Çok ilginç şeyler oluyor. Değil mi? Pek değil.

İnsan için en ufak bir cisim bile travma sebebi olabilir. Travma yaşamadım, hayır. Travma yaşayan bir arkadaşımı gördüm. Uzun zamandır görmediği bir akrabasını gördü. Ona okumayı yazmayı öğreten akrabası; ama akrabası onu tanımadı ya da biz öyle düşünüyoruz. Çünkü ona selam vermedi, akrabası olduğunu belirten bir şekilde. Çok ilginç ve gerilimli bir andı. Anlatamam tamamını. İlginçti işte. Biriktiriyorum hepsini içimde, birikiyor. Bana bir faydası olmayan şeyler bunlar. Faydasız şeyleri de biriktirmeyi severim. Sanırım bu yüzden Alzheimer olacağım. Tek korkum bu yönde. Aslında korku da denmez; ama bilinmezlik işte. Her şey aklımda, hiçbir şey gitmiyor. Her an, o anki sıcaklığında gözümün önünde. Anlatamam. Anlayabileceğinizi sanmıyorum.

Havalar soğudu, sıkı giyin. Atkısız çıkma dışarı.
Güzelim Gülten Ablam benim:

"Senin hiç haberin olmasa Senin hiç haberin olmaz ki Başlar biter kendi kendine o türkü"
Dönüş diye şahane bir film var. Türkan Şoray oynuyor 1972 yapımı. Her şeyin sarpa sardığı bir filmdir Dönüş. Ağır bir dram. İşte ilk o filmde duyulur Hasretinle Yandı Gönlüm, Seha Okuş'un mis gibi sesinden. Acı, insanı zinde tutmuyor. Acı çekmek özgürlük değil, esaret. Gülcan da işte o esaretin kurbanı.


Dinleyesin, güzeldir. Zaten bilinir, bir de bu sesten dinle.
selam edeceğim, selam duracağım. bugün kabuğumu sahipleniyorum. konuşmak istiyorum, konuşamıyorum kimseyle. olsun, tek ayakta kalırım. kalır mıyım?

"niye uçmuyor inci?"
"uçar bir gün."

1 Aralık 2016 Perşembe

her şeyi gömdüm, filizlenmesi için suluyorum. hadi bakalım. her şeyin sonunda ben kötü oluyorsam, kendimi değiştirmeli miyim?