22 Eylül 2016 Perşembe

Hâlimi atsam denize, katran olur koca Akdeniz

Hayatımdan bir şey beklemiyorum şu saatten sonra. Beklentiye girersen memnun olmuyorsun. Hoş, hiçbir şeyden beklenti ummadım. Beklenti ile hayali karıştırdım. Tamam, kabul ediyorum, hatalıyım. Evet, sizin istediğiniz gibi olamadım hiçbir zaman. Babamın istediği evlat olamadım, senin istediğin insan olamadım, ev arkadaşımın istediği ev arkadaşı olamadım, dedemin istediği torunu olamadım, babaannem bile beni istememiş zamanında, neyden bahsediyoruz. Hocaların istediği gibi bir öğrenci olamadım, belki saçma sapan bir abiyim, saçma sapan ayyaş bir kardeşim. Ama bunların hepsi benim suçummuş gibi davranılmasını istemiyorum artık. Üstüme gelmeyin artık. Benim de bir tahammül sınırım var. Benim de bir patlama noktam var. BEN DE ÜZÜLEBİLİYORUM BİLİYOR MUSUNUZ?

Kimseden bir şey beklemiyorum.
Alarm istemiyorum,
Sürpriz istemiyorum.
Lütfen.

İstemiyorum, güvenimi cam fanusta saklamak istemiyorum. Güven, zor kurulan kolay yıkılan bir şey. Evet, çok güven yıktım. İsteyerek değildi. Yıktığımın farkında değildim. Neyse, bu başka bir konu.

Kimsenin istediği gibi bir kişi olma niyetinde değilim. Sakin, sessiz bir hayat... Meh, kimi kandırıyorum. Yok öyle sessiz sakin bir yer. Her yer gürültü, her yer cam kırığı. Alarm istemiyorum, sürpriz istemiyorum.

Ama çıkacak bir sürpriz daha eminim.

20 Eylül 2016 Salı

yarın sabah ters bir adım atsam, ayağım kaysa banyoda, yahut taşa takılsa ayağım

15 Eylül 2016 Perşembe

Fakat sevgili Marmara, yakınların en güzeli nasıl olur? Yaşasan bana anlatsan keşke. Marmara'yı çok seviyorum, yaşasa o da beni sever miydi?

Alka-Seltzer Etkisi

İçinden çıkılamaz bir boşluğa düşünce insan ne yapacağını şaşırıp on onbeş işe girişebiliyor ya da sadece ben böyleyim. Bir redaksiyon işi aldım kişisel gelişim kitabı, bir v-log'ta seslendirme teklifi aldım, inanır mısın menajerlik teklifi bile aldım şaka değil. Bir haftadır yoğun bir düğünle uğraşıyorum. Düğünlerin adamı Can Erdem derdin. Neyse mesele bu değil. Amcamın oğlu evlendi, efsane düğün yaptık. Bir evde 10 erkek Endüstri Meslek Lisesi kıvamında takıldık, sabaha kadar rakılar biralar. Bir ara beni dövecek gibi oldular hatta hüzünlendim diye. Neyse, bu da mesele değil. Meselenin biraz da benden yana olan tarafına bakmak istiyorum.

Bendeniz efendim, naçizane bir kum torbasıyım. Darbeleri absorbe etmek gibi bir görev yüklenmiş bana. Bendeniz, naçizane bir dert fanusuyum. Herkes, dertlendiğinde derdini içime üflesin diye yapılmışım. Bendeniz saygıdeğer efendim, naçizane bir süngerim. Sıvıları içimde tutup sızmasını önlemek, etrafı temizlemek gibi bir görevim var. Bendeniz, sâkiyim. Boş bardak görmeye dayanamam. Bendeniz, günah keçisiyim. Varsa bir günahınız, sırtıma kına gibi nakış nakış ekleyin, gözümü kırpmam yatarım bıçağın altına kurbanlık koç gibi.

Aslında mesele bunlar da değil. Bunların böyle olmadığını ben de biliyorum. Kimseye kızgın değilim, herkese üzgünüm. Babamın bana herkesin ortasında yok yere bağırıp çağırmasına, amcamın gene bana herkesin içinde bağırmasına, sinirlenenin bana patlamasına; ama benim patlamama izin verilmemesine, başımdaki akşamdan kalmalığa üzgünüm. Üzgünüm, tüm olanlara.

2 hafta boyunca her gece içip sahilde gitarla şarkılar çalan arkadaşa eşlik ettim. Her gece boğazım patlayana kadar bağırdım aynı dizeyi aynı sesle: "Şiirlerle, şarkılarla, kendini avutacaksın." Avutmadım. İnsanlara avutacaksın diye öğüt veren Mungan'a da üzgünüm. O ufacık konuşmamızda ağzımıza sıçmıştı, ondan. Ben ne içindeyim çemberin ne de dışında. Çemberi kırmak istiyorum. Beni bir şey sınırlandırmasın, çember gibi harika bir geometrik şekil bile olsa.

Kırgın, yorgun, uykusuzum. Keyfim? Gayet yerinde; ama merak etme uzun sürmez. Her sabah bir tablet Alca-Seltzer...

8 Eylül 2016 Perşembe





"kadıköy'den istanbul'a ilk avare akşamlar

annem babam beni çok

alnımda ergenlikler, ilk aşkı müjdelermiş

annem babam beni çok"