31 Ekim 2012 Çarşamba

Sonra geçer dediler, geçmedi. Geçmeyeceğini bile bile geçeceğini umdum. Olmadı. Neden olmadığını düşünmeye başladım. Sorun elbet bendeydi ama sorun tam olarak neydi kimdi neyin nesiydi allah kahretsindi. Sonunda ağladım. Son bir yılın birikmişliği vardı içimde iskeleden bacağına taş bağlayıp yolladım gözyaşlarımla birlikte dibe doğru. Koyu… Mavi… Soğuk. Üşüyorum. Hırkanı verir misin? Sarılsan da olur. N’olur. Hadisene ölmek üzereyim. Neyse boşver o zaman ben de giderim. Nereye gideceksin? bilmem orasını bakarım bir yerlere. Pansiyona git. Salak mısın? Hayır âşığım. Kime? Ona. Onun da avradını sikeyim. Vurdum kendimi yollara. Yanımda domates vardı, peynir vardı. Bakkaldan ekmek aldım. Para üstü olarak sigara verdi. Sevindim. Gittim mahalledeki çocuklara dağıttım son teki kendime sakladım. Tam ölmek üzereyken yaktım, bitirdim ve öldüm.
Penceremden yolu seyrederken Nuran’ı gördüm. hiçbir şeyi umursamadan yürüyordu beni bile umursamıyordu hatta o derece umursamıyordu ki seslendiğimi bile umarsamıyordu öylece yürüyordu. Ben öylece durmuş izliyordum. O yürüyordu. Yürürken de sigara içiyordu benyürürkensigaraiçmeyisevmem. Ama o seviyordu. O seviyorsa ben de sevmeliydim ama sevmek istemiyordum. Eğer o beni sevecekse onun tutunacak hiç kimsesi olmaması lazımdı yalnızca ben olmalıydım ki beni bırakıp gidemesin. Hemen kurtuldum bu bencilce fikirden. Dolabı açtım zeytinyağıyla elimi yüzümü yıkadım geçmedi aşkım. Sonra pencereye koşup kendimi boşluğa bıraktım. Uyandım.
Zaman geçti. Ben geçemedim. Öylece kaldım, gittim limanın en ucuna atlamayı denedim bir martı gelip beni tuttu. “Aptal mısın?” dedi. “Evet” dedim. Belliydi, aptaldım, intihar etmek ya cesaret ya da aptallık ister. Zaten cesaretle aptallık ikiz kardeştir. Kadınlar hep “Deli misin” diye sorar. Yusuf Atılgan ve C. öğretti bunu bana. Sonra iklim değişti. Bir gün, bir de baktım yoktu. Kafamı kuma sokmaya çalıştım deve kuşu gelip kafamı kanattı. Bölgesine girmişim. Sonra meyhaneye girdim. Rakı doldur! dedim eksilmesin bardağım dolsun hep dolu olsun dibini görmeyeyim dedim. Sonra seni gördüm. Rakı içiyordun sevgilinle. Masanıza gittim. Altın sarısı saçlarını okşamaya kalktım, sevgilin elimi büktü. Altı patları alnının ortasına dayayıp beynini patlattım. Duvarlar kan oldu. Tüm hayatım boyunca yaptığım en güzel resimdi.
Sonra sigara istedim. Vermedi. Babam kızdı sonra. Niye içiyorsun hem sen kimsin bana böyle karşı geliyorsun dedi. İlgilenmedim sigara yaktım. Babam ağzımdan sigarayı aldı yere attı topuğuyla ezdi. Ağlamaya başladım. İlk defa ağladım. Babam beni dövmeye yeltendi ağladığımı görünce vazgeçti. Benim gibi evlat olmaz olsundu, siktirip gideyimdi. Ceketimi almadan çıktım dışarı. Soğuktu üşüdüm geri dönemedim dönmezdim de zaten. Sonra onu gördüm. Beni yanına çağırdı. Sigaran var mı dedi. İçmiyorum dedim. Yüzüme tükürdü karnına yumruk attım. Polisi çağırdı polis beni aldı arabaya bindirdi sonra beni bir bankın önünde bıraktı. Burada otur düşün aklını başına devşir dedi. Oturdum düşündüm. Polislere sövdüm. Gelip bana işkence etsinler falakaya yatırsınlar, Filistin askısına assınlar istedim. Yapmadılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderim diye korkmuşlar. Gitmem dedim yapmadılar. Elimi cebime sokup yürüdüm. Saatlerce. Sonra onu gördüm. Köşe başındaki orospuyu. Sigaran var mı dedi. Bıraktım dedim. Geri başla dedi, yanağımdan öptü. Gidip sarılmak istedim ama orospulara sarılınmaz. 
Anlamsız anlar vardır. Aramamıza gerek yok. Yağmur yağsın, yıldız kaysın. Hoşuma gidiyor, seviyorum. Yoldan geçen adam. Masa başı işinde çalışıyor olsun. Banka memuru mesela. Ne bileyim işte. Bir kadının arkasından sokaklar boyu yürümek istiyorum. Sonra onunla konuşmak. Ama olmuyor. Kadınlar arkalarından gelen erkekleri hep aynı sanıyorlar; ama ben aynı değilim. Ben oyum, oyuğum, plajda şezlong problemiyim. Klorofilim ben. Hemoglobinden yapılmayım. Ben oyuğum. Düzgün değilim ben saçmayım gereksizim allah kahretsin gereksizim. Sevmeyin beni. Lanet olsun, kimse sevmez zaten beni. Niye sevsin ki. Piç gibisi var mı herkes piçi sevsin. Beni değil. Yoldan geçen kadın, elinde eski bir fener. Evine gitmeye çalışıyor. Eminim hiçbir erkekle yatmamıştır. Dümdüz gidiyor sağına soluna bakmadan. Adı Selma olsun. İşi yok, 45 yıldır evden dışarı çıkmamış. O yüzden fenerle evinin yolunu arıyor. Karnım aç, sigara istiyorum. Sen de istiyorsun biliyorum. Dümdüz sokakta yürümek istemiyorum ben merdiven çıkmak istiyorum, efendim? yok bir şey sana demedim. tamamöyleysebanabirrakısöyleozaman. Olmaz efendim rakımız bitmiş. Bira ver o zaman. Yanına fıstık da çıkarayım mı? Hayır fıstık gibi bir kadın çıkar. efendim müessesemiz… Sus tamam istemiyorum bira falan. Allah kahretsin hiçbir şeyinizi istemiyorum ceketimi ver gideceğim. Hayır bir şey içmeden gidemezsin bir yere Melda seni bekliyor karşı kaldırımda. E bırak gideyim o zaman. Melda içeri girdi, pencere açık dedi. Kapadım. Soyunacaktı, arkanı dön dedi. Döndüm. Birazdan çırılçıplak sadece benim olacaktı. Benim oldu. Yatağın içinde huzurla uyudum ilk defa. Gün ışırken kendi evimden çıktım gittim.

Esther gözlerini yatağın içinde açtığında saat sabah 8:33’tü. Yanında Pablo’nun olması gereken yere elini attı. Boşluk. Hışımla kalkıp etrafa bakındı. Erkenden çekip gitmişti her erkek gibi. Dönüp yatağa oturdu. Yatağın yanında duran kağıda gözü takıldı. Aldı, okudu:
“Berbattın, sevişmeyi nereden öğrendin? Bir de musluğu tamir ettir akıtıyor. Ben seni ararım.
-Pablo
Not: O kadar da berbat değildin yani kendini fazla kötü hissetme.”
Kağıdı buruşturup çöpe attı, yatağın kenarında duran geceden kalma kıyafetlerini aldı. Kapıyı çarptı çıktı gitti. Odadaki dolabın kapağı açıldı. Pablo gülerek dolaptan çıktı. Bir sigara yakıp pencereye gitti. Ağlayarak koşan Esther’i izledi.

21 Ekim 2012 Pazar

Balıkçı.


Gittim bir banka oturdum, öylece yalnız. Denizi izledim karanlıkta. Şehrin uğultusu, dalgaların sesine karıştı, ben oturdum. Yalnızdım, sigaram vardı, ben vardım. Bir yaprak dökümü, bir deniz yükselmesi, med cezir allah kahretsin sen yoksun. Etraftan çiftler geçti kol kola. Ben bir sağıma baktım bir de soluma. Boşluk büyüdü, dayanılmaz bir hâl aldı. Uğultu yükseldi. Sigaram vardı, ben vardım. Bir de balıkçı vardı.
Balıkçı iyi adamdı. Bana içtiği biradan uzattı bir yudum aldım. Boğazım kurumuş, tekrar ıslandı. Sesi çatlaktı, tekel 2000 içiyordu. Oradan buradan konuştuk.
“Sigaraya ne zaman başladın?”
“Bir buçuk seneyi geçti.”
“Neden başladın?”
“Sen neden başladın?”
“Rakı içtim, efkâr bastı. Arkadaşım bir sigara uzattı. İçtim, boğazım kurudu. Tekrar rakı içtim. Rakı yüzünden başladım.”
Sesi çatlaktı balıkçının. Tam burnunun altındaki bıyıklar sigaradan sararmıştı. İyi adama benziyordu. Neyse konumuz bu değil. Bir ara ben de balık tutardım. 3-4 sene önce babamın bana aldığı oltayla beraber deniz kenarında avlanırdık. Yemi hazırladı, oltayı bana verdi.
“At bakalım, haydi rastgele.”
“Bu aralar pek şanslı değilim ama hadi bakalım.”
“Bırak şimdi şansı. Deniz kenarında balık avlarken, hayatında olan şansın yerini başkası alır. Ne zaman hayatta şansız olsam, o kadar çok balık tuttum.”
Ne okuduğumu sordu. Söyledim. Okuyamamış, zamanında okumak istemiş olmamış. Darbe döneminde lise terkmiş. Annem de darbe döneminde lise terk olanlardan. Sonra bir şekilde bitirip memur olabilmiş. Babam Balıkesir’de öğretmenlik yüksekokuluna gitmiş. Ecevit o dönemlerde solculara okulları açınca girebilmiş. Ama o da bitirememiş. Daha sonra bitirme sınavlarına girip Hakkari’ye atanmış.
“Adın neydi senin?”
“Can. Senin?”
“Hikmet. Sadece Can mı? Başka isim yok mu? Senin yaşındaki insanlar hep Ahmet Can, Ali Can gibi isimlerde.”
“Yok bende, sadece Can.”
“Peki sadece Can, sen gerçekten okulu bitirip işe gireceğine inanıyor musun?”
“Ben yazar olmak istiyorum.”
Gülümsedi, belki de yarası var bu konuyla ilgili sormadım. Sorsam da söylemezdi herhalde. İlk gittiğimde ben vardım, sigaram vardı. Şimdi ben varım, sigaram var, balıkçı var. Gitmek istediğimi söyledim.
“Ben hep burada olurum. Ara sıra gel, dertleşelim.”
Elini sıktım. Kocaman bir eli vardı. Yüzünde kocaman gülümsemesi de vardı. Gülerken gözleri kısılıyor, yanakları daha da belirginleşiyordu. Sanki filmlerdeki benzetilen Noel baba gibiydi. Ya da benim bir Noel babaya ihtiyacım vardı onu benzettim. Gitmeden söylediği sözler içime oturdu, hâlâ aklımda. Uzun süre unutamam sanırım.
“Bir kez âşık oldum. Âşık adamın hâlinden anlarım. Sen de âşıksın; ama kavuşamamışsın gibi. Hayat daha genç senin için. Ben çok geç kavuştum. Bir şekilde yaşıyoruz; ama mutluyum. Çünkü âşığım ona. O da beni sevmese gelmezdi peşimden ta Antalya’ya. Unut demiyorum, unutulmaz. Saçma. Öyle hani diyorlar ya ‘Ben seni unuttum başkasını seviyorum’ diye, yalan onlar onlara sakın inanma. Ama seni sevmeyen birini de sakın sevme, âşık olma. Genç adamsın, sakın yılma.”
Teşekkür ettim, rastgele dedim. Balıkçılara rastgele denir. Babamdan öğrendim. Eve gidene kadar bir sigara bitmeden ötekini yaktım. Düşündüm durdum. Yanımda kalem vardı. Duvara “Balıkçılar, en bilge keşişten daha faydalıdır.” yazdım. Sigaramı söndürüp havaya baktım. Gülümsedim, bugün benim geri kalan hayatımın ilk günü dedim. Ve seni hiç düşünmedim.

9 Ekim 2012 Salı

“Yaşamım boyunca babamdan başka hiçbir erkeği sevemeyecek gibiyim.” dedi Annita. “Sanki beni gerçekten seven tek kişi oydu.” Pablo ayağa kalktı, birasının son yudumunu içti, sigarasını söndürdü. Kasketini takarken “Demek bunca saat bir Oidipus sendromu olan kadınla flört ediyordum.” dedi ve bara parasını ödeyip çıktı.

Hava soğuk ve kar yağıyordu. Sokağın karşısında bekleyen Ruhi’ye doğru gitti. Yaklaştığını gören Ruhi’nin yüzüne bir gülümseme oturdu “Nasıldı?” dedi. Pablo bir sigara yaktı ve “Gidelim burdan, çok sıkıldım.” dedi. Ruhi bir kahkaha patlattı. “Hadi gidelim, daha normal kadınların olduğu bir yer biliyorum.”

Barları sadece içki olduğu için seven Pablo, bir demet çiçekle banka soygunu yapalı daha bir hafta oluyordu. O zamanlar Ruhi yanındaydı daha gitmemişti. Ruhi boyca ve kiloca Pablo’dan büyüktü. “Kadınlar sende ne buluyor anlamıyorum,” demişti bir keresinde Ruhi Pablo’ya. Pablo içkisinden bir yudum alıp “Ben de.” diye cevap vermişti. Yeni içki almak için bara gitmiş ve orada hemen bir kadınla tanışmıştı. Bir saat sonra ise kol kola bardan ayrılmış Ruhi’yi orada yalnız bırakmıştı.

Nereye gittiklerini anladığında Pablo bir an duraksadı “Ah! Beni buraya getireceğini tahmin etmiştim!” dedi sitemle. Ruhi güldü, sigarasını atıp kapıyı araladı. “Alfredo bizi bekliyor.” dedi. Her zaman oturduğu masada Alfredo kafasını bir kağıda gömmüş bir şeyler karalıyordu. Onların yaklaştığını görünce Ruhi’ye “Roxanne burda.” dedi. Ruhi’nin yüzü kireç gibi oldu.

Pablo, Ruhi’nin bu halini görünce hemen üç tane bira almaya gitti. Ruhi sandalyeye çöktü, gözleriyle barı taradı. Gördü, içi burkuldu. Tarif edilemeyecek bir şeyler koptu. Alfredo “Eee, nasıldı Annita?” diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. Pablo umursamaz bir şekilde “Oidipus sendromlu.” dedi. Alfredo, az kalsın boğuluyordu.

Radyodan hafif hafif The Cure çalmaya başladı. Ruhi önüne döndü bir sigara yaktı. Uzun süre konuşmadı. Alfredo ile Pablo şimdi şehirdeki Tütün işçilerinin grevi hakkında konuşuyorlardı. Pablo haklı buluyordu, Alfredo ise biraz heyecan olur diye grev kırıcı olmak istiyordu. Ruhi “Onunla konuşacağım” dedi. Daha ikisi onu tutamadan kalktı ve Roxanne’in yanına gitti. Ortam gergin, basık ve sigara dumanıydı. Günlerden Cumartesiydi ve gökyüzü kırmızıyı mavi geçiyordu.

“Ne zaman geleceğini merak ediyordum,” dedi Roxanne “Pablo sanırım senin kalkmanı bekliyordu.” Ruhi kafasını çevirip Pablo’nun olması gereken yere baktı; ama Pablo orada değildi. Barda başka bir kadınla konuşuyordu. Önemli değildi. “Roxanne, senle konuşmalıyım. Sözümü kesm…” Roxanne sözünü kesti “Bence konuşacak bir şey kalmadı.” Ruhi sinirle yumruğunu masaya geçirdi. “Ben var diyorsam, hâlâ konuşulacak şeyler vardır!” diye bağırdı. Bar bir an sessizleşti, sonra herkes kendi işine döndü. Alfredo başını sağa sola salladı.

Roxanne sigarasından derin bir nefes aldı ve “Pekala, ne konuşacakmışız?” dedi. Ruhi “Seni hâlâ seviyorum.” dedi. Roxanne tiz bir kahkaha attı; ama kısa sürdü. Çok kısa bir an Roxanne Ruhi’ye baktı ve gözleri parladı. Sadece Alfredo gördü. Ruhi’nin ruhu duymadı bile. “Bak Ruhi, denedik olmadı değil mi? Daha sürdürmenin anlamı yok. Sahibim değilsin.” dedi Roxanne. Ruhi dinlemiyordu. O an sadece çıkıp gitmek istiyordu. Birayı kafasına dikti, ceketini alıp dışarı koştu. 

“Yani, sonuçta erkekler sabahları uyandığımda hiç yanımda olmadılar. Hey! Pablo?!” Lucy afallamış halde etrafına bakınırken Roxanne ile göz göze geldi. Roxanne “Merak etme geri gelir. Bunu hep yapar.” dedi gülümsedi ve dışarı çıktı. Pablo ile Alfredo, Ruhi’nin arkasından koştular. Onu bir sokak lambasının yanında buldular. O an üçünün de aklında bir gece sarhoşken Ruhi’nin Sokak Lambasına okuduğu şiir geldi. Ama kimse bundan bahsetmedi. Ruhi “Pekala, onu aklımdan çıkarmak için birini öldürmem gerek; ama daha önce kimseyi öldürmedim. Pablo, bana silahını ver. Bu sefer gerçek bir hedef vurmalıyım.” dedi. Pablo tereddüt etmedi. Alfredo sinirlendi “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!” diye bağırdı. Ruhi geri dönüp Alfredo’nun alnına nişan aldı “Ya benimlesin, ya da…” devamını getiremedi. Çünkü üçü dosttular. 

Alfredo yelkenleri suya indirdi. Üçü birlikte yürüdüler. Pablo “Benim aklımda birisi var. Savaş sırasında düşmana muhbirlik yapan bir faşist, gestapo yanlısı. Onu ben öldürecektim; ama başka işlerim çıktı.” dedi. Ruhi kafasını salladı. Alfredo “Hadi yapalım.” dedi. 

Plansız bir eylem olacaktı. Tek umdukları şey adamın her zaman gittiği meyhaneye gitmiş olmasıydı. Şanslı geceleriydi, adam kapıdan çıkıyordu. Ruhi öne çıktı. Adamın kalbine nişan aldı. Bam! Etraftaki insanlar geçici sağırlık yaşadı. Etrafı barut kokusu sardı. Adamın kanları kanalizasyona karıştı. Ruhi, Alfredo ve Pablo oradan kaçarak uzaklaştılar.

“Kendini daha iyi hissediyor musun?” dedi Pablo. Ruhi “evet” anlamında kafasını salladı. Alfredo “Gel seni eve götürelim, bir güzel uyu.” dedi. Ruhi karşı çıkmadı. Evine götürdüler, yatırdılar. Uyuyana kadar salonda sigara içtiler. Ruhi bir nebze de olsa rahatlamıştı. Gecenin en karanlık saatiydi. Yolda yürüyen Pablo ve Alfredo’ydu. “Eee, gece daha erken ve ben bu gece çok sıkıldım.” dedi Pablo. Sonra sokağın ortasında kahkahalarla güldüler. Alfredo “Gel, tam sana göre bir kız tanıyorum.” dedi. Pablo “Lütfen intihara meyilli, erkek düşmanı, ya da her hangi bir psikolojik problemi olmasın.” dedi gözlerindeki yaşları silerek. “Bana güven,” dedi Alfredo “Sabah olunca bana teşekkür edeceksin.”

6 Ekim 2012 Cumartesi

Birsen Tezer'de huzur veren bir şeyler var.

Anlam veremiyorum.
Kimse bilmez, kimse duymaaaz
Bir teeek beeen biliriiiiim senii sevdiğimiiii

Ankara Ankara güzel Ankara, seni görmek ister her bahtı kara.


Dakika 1 gol 1!
-spoyler alert-
Ercü len? Anaa Ercü. Bildiğin Ercü. Amirim kokainli kafada olmasa çeker vururdu allahıma kitabıma!"
-spoyler sonu-
Dün gece aniden bastıran uyku yüzünden Behzat Ç.'yi izleyemedim.
Perşembe gecesi, havuz partisine katıldığımdan(hele hele) SUSKUNL4R!ı izleyememiştim.
Neyse bugün ikisini de izlerim.
Çünkü pijamalarımı çıkarasım yok, çünkü hastayım. ÇÜNKÜ BANA İLGİ GÖSTERECEK KİMSE YOK!
BİR KEDİM BİLE YOK, ANLIYOR MUSUN? 
Başım kocaman bir kazan. İçinde filler orgy yapıyor. Aspirinle kol kola bir gün geçireceğim sanırım. Zaten para yok dışarı çıkmam.
Merhaba dünya!