25 Şubat 2013 Pazartesi

İnsanın içi acır. En çok orası acır. Akıllı ol lan içi acır insanın. İçi acıdı mı aciz kalır. Adam olun lan. İnsanın içi acır. İnsanın içi acıdı mı cız eder bir şeyler. Ateşe değen et gibi olur insanın ciğeri. Öyle bir acı gelir. Yanık acısı üç gün üç gece geçmez hatta. Kağıt kesiğinden de beterdir yanık acısı. Kalp kesiği, kurşun yarası bir de yanık. Geçmez, izi kalır.

Lan oğlum akıllı ol lan akıllı. Kendine gel. Şş tamam. Kendine gel. 

“Ben gidiyorum.” der kadın, bin defa parçalanır yürek. Oysa ne müstesna bir ilişkidir o an ellerini tutup “Gitme.” diyebilmek. Diyemez insan, diyemezsin. O an “Gitme.” diyebilecek cesareti toplayabilen insan intihar edebilir. Öylesine cesur ve aptaldır.

Kar yağsın, yağmur yağsın. Gökyüzü boş durmasın, çalışsın. Âşıklar öpüşsün o durakta, aynı durakta. Benim soğuktan tir tir titreyip, gözyaşlarımın yağmura karıştığı o ıslak durakta. Bir buçuk saat boyunca otobüs beklediğim durakta, eve gidişi özlediğim o durakta. 

 Kendinize gelin lan. Tanımadan bilmeden yargılamak ne demek? Yalnızca o an gördüğünüze inanmak ne demek? İşin içerisini dışarısını öğrenin bir önce. Acele karar vermeyin. Akıllı olun.

7 Şubat 2013 Perşembe


Hain! Hain! Köpoğlu!
Rakı ve meze. Bilhassa kimsenin bilmediği mezeler. Pes tonda meyhane şarkıları çalan bir takım insanlar. Kafa sesine çıkmaktan korktuğu için kalın sesle söyleyen bir kadın şarkıcı.
Rakı ve meze. Bilhassa kimsenin bilmediği şarkılardan oluşan bir sofraymış, ve kimse o sofraya yaklaşmazmış. Hep tek başına içermiş adam. Ve hesabı öderken tek olurmuş haliyle. O bunu böyle istermiş belki, ama herkes bilirmiş, adamın en sevmediği şey yalnız kalmakmış hayatta. Sürekli oturmaktan kaba etleri ağrırmış. Ağır müziklerden hoşlanmaz, gazeteyi yalnızca Salı günleri alırmış. 
Meze ve şarkılar. Ama rakı, herkesin bildiği rakı. Yanında aynı derecede katılmış suyuyla duran iki kadeh. Sürekli kavuşmayı bekleyen sevdalılar gibiymiş rakıyla su. Rakıya kavuşunca, su bile kaybedermiş saflığını. Şehrin o yerinde, o kuytuda, su ne kadar saf kalabilir ki? 
Su ve rakı. Bilhassa, herkesin sevdiği türden bir masa örtüsü üzerinde. Ciğerinde yanan ateşe göre, pek de uzak değilmiş izmariti. Tüm kapalı alanlarda sigara içme yasağına rağmen, o meyhanede, o kurala uymazmış insanlar. Çünkü bilirlermiş ki, rakı masada bırakılıp sigara içmeye dışarı çıkılmazmış. Ayrıca, rakı kadehi öyle ele alınıp ayağa da kalkılmazmış. Çünkü rakı, masabaşı içkisidir. Bir masaya en güzel yakışan şey bir küllük ve bir kadeh rakıymış. 
Bir gün, bir sokak başında öldürmüşler yalnız adamı. Kimse yokmuş gene yanında. Ama istermiş o an yanında birinin olmasını. 
Saati beşe çeyrek kalaymış. Ve hava, kırmızıyı mavi geçiyormuş. 
960’ların başıymış tarih. Bir gün sonra, o öldükten, sokakta tanklar gezmeye başlamış…