"İnsanlar ve fareler düşlerini hiçbir zaman gerçekleştiremezler." ~~ J. Steinbeck
30 Aralık 2011 Cuma
27 Aralık 2011 Salı
20 Aralık 2011 Salı
12 Aralık 2011 Pazartesi
Her Temas İz Bırakır Elbet Tabi.
9 Aralık 2011 Cuma
Aha bu da Moulin Rouge...
5 Aralık 2011 Pazartesi
Babalar ve oğulları.
“Köfte ve pilav.”
“Ulaş ne bu halin?”
“Ya bi dur sen soruma cevap ver.”
“Oğlum ne oldu sana?”
“Yaa aman bee! İyi ki bir şey sorduk ha. Cevap versen ölürsün sanki. Rakını içtim var mı? He? Hep sen mi içeceksin? Allahım ya. Zaten geçen gün Galatasaray maçında hakem Hagi’ye kırmızı çıkardı. Kitabını sikeyim onun!”
1 Aralık 2011 Perşembe
Neyse belki bir gün diye umuyorum.
O zaman belki daha iyi birisi olurum.
Ya da hiç beklememek en iyisi.
Seni hâlâ boğuyorum değil mi?
Lanet olsun zaten hiç beceremedim.
Neyse...
30 Kasım 2011 Çarşamba
28 Kasım 2011 Pazartesi
Emir A.Ş. üzerine
Hikayemiz tüm hikayelerde olduğu gibi(yalana bak piii) sıcak bir Ağustos ikindisi başlıyor. Bir aydır tanıdığı arkadaşının evine geldiğinde bilgisayarda açık bir site görüyor "Fantastik Edebiyat" "Ula bu ne," diyor kendi kendine. Arkadaşı gelince soruyor. O da açıklıyor. Daha önce oynadığı RPG oyunlarına çok benziyor. Tek farkı, yazıları sen yazıyor ve konuyu ana konu dışına çıkmadan istediğin gibi yönlendirebiliyorsun. Bu fikir çok hoşuna gidiyor. Arkadaşı diyor ki "Ben Radagast'ım. Şu an bir Ağaçsakal'ımız olsa fena olmaz. Sen olur musun." Bizimki kem küm ediyor falan sonra kabul ediyor. Hemen alıyorlar üyeliğini. İlk başta tabi pek iplemiyorlar bunu. Ama karakterimiz azimli.
Radagast ile birleşip "Radagast'ın Yeri"ni açıyorlar. Komikli şakalar derken ilk özel mesajını alıyor. Mesaj aynen şu(Aynen değil. Sıktım ama buna yakındı.) "Abi msn adresini ver de seni bizim grup msn'ine alalım." mesaj Cirdan'dan geliyor. Bissürü arkadaş kazanıyor bu sayede tabi. Esthel(<3) olsun, Cîrdan olsun, (Baran sen de varsın burada ama senin nickname'in biraz çetrefilliydi unuttum) vs. vs. vs. Asıl önemli olay ise Falathat(!)(Bir süre adı Falathat olarak bilindi) ve Eldacar ile yakınlık kurması ile başlıyor.
Basit anlamda hikayenin yön değiştirdiği nokta bu diyebiliriz.
Şimdi bir mola verelim. Yazmayı unuttuğum bir olay var. Sanırım ilk başlarda o kadar gıcıktım ki Ahmet ile Baran beni kamu cezasına yani tuvalet olma cezasına çaptırmışlardı. Unutmadım oolum!
Neyse işte. İşin içine girdikçe sorunların da içine giriyorsunuz. Radagast'ın bir aylığına Adana'ya gitmesi kirişi kırmamıza sebep oluyor. Oysa ki işin içine entleri de dahil ettiğimiz çok feci bir plan ile Witch-King'in ordusunu derbeder edecektik. Sorunlar çıktı o sırada. Büyük meseleler. Ayrılma kararı alanlar oldu.
İlk başlarda tarafsızdım ne yalan söyleyeyim. Daha sonra Emir ile konuştum, Kadir'le konuştum. Onların haklı olduğuna karar verdim. İlk baştaki amacım Dagor Dagorath'ın tamamlanmasıydı. Tamamlanıp ondan sonra ayrılmasıydı. Ne bileyim yeni girdiğim bir grubun dağılmasına gönlüm el vermiyordu. Daha sonra baktım olacak gibi değil, Emir'in karakteri kapatılmış, dedim ki "Uzun eşek oynamalıyız." deseydim büyük ihtimalle beni odunla kovalarlardı. "Yanınızdayım," dedim. Kavimler Savaşı için starta basıldı.
Aslına bakarsanız o kısımları tam hatırlamıyorum. Ayrıldık falan filan kısımları çok sıkıntılı zamanlardı. Kavimler Savaşı'nı oluşturduk. Kahramanımız bu sefer Lucius Tiberius isimli, ırkı "insan" olan tiplemesi ile sizinleydi; ama bekleneni veremedi. Neden? Çünkü odundan insana geçişte sıkıntılar yaşadı. Kavimler devam ederken bu sefer Karanlığın Kuşatması'nı başlatıyoruz. Kahramanımız asıl işi olan odunluğa dönünce biraz rahatladığını sanıyor; ama dış güçlerin etkisi ile Gondor Kralı olmak için başvuru yapıyor. Ondan da bekleneni veremeyince sinir krizleri geçiriyor. Daha iyi olmak istiyor, çabalıyor, çabaladıkça batıyordu. Bunlar devam ederken bir yandan da ülkemizin güzide bir kurumunun 40 yıldır öğrencilerin belini büktüğü sınav için çabalıyor. Bu sırada yaşadığı duygusal çöküntü ve çevre baskısından bunalıyor. Tam o esnada işte Gandalf gibi yetişip asasını kahramanımızın kafasına geçiriveriyor Emir. Sonra tam kendini toparladı derken sınav vakti geliyor.
Sınav beklediği gibi pek de iyi geçmiyor. Kendini suçluyor karakter sürekli. Hem sınavı hem de bazı "özel" şeyleri unutamıyor. Sürekli gözünün önüne geliyor falan. Zaten bu arada bazı ayrılıklar oluyor A.Ş'den.
Yazın sonlarına doğru Emir -haklı olarak- tekrar ağzına sıçmaya geliyor. Kendini toparlıyor biraz; ama bu sefer de A.Ş. çatırdamaya başlıyor. -Yanlış hatırlamıyorsam- Emir, A.Ş'yi feshediyor. Binbir bela geri toparlıyoruz; ama bu sefer de ben gereken önemi veremiyorum. Aralar açılıyor, insanlar bana haklı olarak ters davranıyor. Derken üniversite başlıyor. Gene kendisini veremiyor. Kurban bayramından önce kararlaştırılan toplantıya tam randımanlı katılma kararı alıyor. Öncelikle kendi ruhunu huzura kavuşturması, daha sonra da insanların güvenini boşa çıkarmamak adına konuşuyor. O günden sonra bir nebze eski haline dönüyor kahramanımız. Daha sıkı çalışmaya söz veriyor.
Unuttuğum ve atladığım yerler olabilir. Lütfen beni bundan ötürü yargılamayın.
Kişisel olan politiktir.
Şu kişisel gelişim kitabı var hani görmüşsünüzdür "S*ktir Et." diye. Ne saçma lan. Tecavüze mi uğradın amaaan siktir et. Uyurken birisi uzuvlarını mı kesti amaaan siktir et. Ee KDV, ÖTV falan amaaan siktir et. Hatta s*ktir et.
Bu aralar neden bu kadar başım ağrıyor la benim? Sorunluyum tamam da yani ağrıma lan.
23 Kasım 2011 Çarşamba
20 Kasım 2011 Pazar
"İnsan Doğum Gününde İntihar Eder mi Ya?"
‘Neden atlamış?’
‘Bunalımdan herhalde tam bilmiyorum.’
‘İnsan doğum gününde intihar eder mi ya?’
‘Gençleri anlamak zor. Nereden atlamış?’
‘Ben gördüm, birdenbire çakıldı.’
‘Evet, küt diye! Kemik seslerini duydum.’
19 Kasım 2011 Cumartesi
18 Kasım 2011 Cuma
17 Kasım 2011 Perşembe
16 Kasım 2011 Çarşamba
Siluetler görmeye başladım. Deliliğe, dibe vurmaya bir adım daha yaklaştım. Ne mutlu bana.
Bundan sonra buraya daha sık uğrarım.
Her Temas İz Bırakır
Önüne geçemediğim bir deliliğe dönüşmüş
Almış başını, gidiyor...
Hainsin, zalimsin Pilli Bebek. Yeter artık şu şarkının stüdyo kaydını yap. Tek düzgün kayıt bu elimizdeki. Sezon finaline de ne güzel oturmuştu. Dışı sevda, içi zindan olmayan bizlerin şarkısı bir yerde. Ne bileyim. Amirim, kırmızı vosvos, Şule. Ve bence diziyi özetleyen şarkıdır vesselam.
Pilli Bebek - Delilik.
15 Kasım 2011 Salı
14 Kasım 2011 Pazartesi
Delilik
Arkadaşlık, The Beatles falan
İyi ki varsın Baran Can! İyi varsın Paul!
9 Kasım 2011 Çarşamba
7 Kasım 2011 Pazartesi
Hayat çok sıkıcı.
John Lennon'ın Nowhere Man şarkısını benim için yazdığını biliyor muydunuz?
Olsun yahu olsun değil mi?
Ama ne bileyim.
Neyse.
Bugün daha bok olamaz herhalde.
6 Kasım 2011 Pazar
Kurbanlar, tanrı istiyor.
Geçen gün gene bunalımdayım. Dolabı açtım. Baktım “Efsane Coca Cola Şiişesi” yarı beline kadar dolu. Aldım tam bardağa dolduracakken annem “Kola değil o şarap.” dedi. “Daha iyi.” dedim ve doldurdum. Tek dikişte içip bilgisayarın başına kuruldum. 4’e doğru kapattım bilgisayarı kitap okurken sızmışım.
Uyandığımda hayat bir nebze daha güzeldi.
Özetlersek, bunalımı geçirmek için içmek ve uyumak gerekir.
4 Kasım 2011 Cuma
1 Kasım 2011 Salı
Kara Kaplı Şeyler
26 Ekim 2011 Çarşamba
Sadece kayıtlarda bulunması açısından:
Hayat bir maskeli balo.
Sahte yüzler
Sahte gülüşler
Eskiyi hatırlatan izler
Geleceği hazırlayan şeyler.
Hayat bir kabare.
Soğuk günde bir iskele,
İskeleye yanaşmış bir tekne.
Teknede bir de sen
Yani diyorum gelsen
Sen ve ben
Sevgi değil yiten
Aşk değil biten
Ot ve diken
Bunlardır yaylamda biten.
Ne desem ki bundan sonra
Şiir yazmayı beceremem ben
Dillerde tek söz “Bir denesen.”
İyi de ben divan şairi değilim ki güzelim
Sana seni anlatan müthiş methiyeler düzeyim
Ama sadece şunu söyleyeyim
Seni en güzel seven benim.
25 Ekim 2011 Salı
21 Ekim 2011 Cuma
18 Ekim 2011 Salı
Soğuk akşam, aç, falan.
16 Ekim 2011 Pazar
Yıldızsız Şehirde Bir Konserertesi.
Bu şehirde yıldızlar görünmüyor. Ama aşk her yerde. Aşk zaten bitmez ki sevgilim! Aşk hiç biter mi? Bir dolmuş sırasında, bir ağaç kavuğunda. Söylesene. Bu şehir yıldızları görmek istemiyor sevgilim.
15 Teşrinievvel 2011, Antalya
Cumartesi...
15 Ekim 2011 Cumartesi
Cumartesi can sıkıntısı.
Pijamalarını çıkarmadıysan
Üstelik bir de hastaysan.
Ve o gün evdeysen,
Can sıkıntısı geçmez güzel kardeşim.
Geçmez.
15 Teşrinievvel 2011, Antalya.
17:08 Cumartesi.
5 Ekim 2011 Çarşamba
İyi Geceler Sevgilim.
4 Ekim 2011 Salı
Let It Be!
- Merhaba.
- Gene çok yoruldum. Hayatım çorba yapar mısın?
- Artık benim de D&R kartım var. Ehuhea!
- Sadece kayıtlarda bulunması açısından söylüyorum, seni sevmiyorum!
- Bazı şeylerin olmasını veya olmamasını engelleyemediğimiz anlar oluyor. O anlar için Let it be!
- Bir turist insanına “Sorry dude I don’t know that place.” dedim. “Thanks dude.” diye cevap verdi. Neyse ki kısa kesti MP3’ümde en sevdiğim şarkı çalıyordu.
- Sınıfta saçlarımdan dolayı tanınıyorum. Hallelujah.
- Burger King’in acılı sosu o kadar acı değil yahu. Abartıyorlar.
- Adımı “Entel” yaptılar sırf derste sıkıntıdan kitap okuduğum için.
- Fiziğe geçici olarak giren kadın tam bir canavar aman yarabbi!
- Sabah ilk dersin binasının yerini bilmiyordum. Ararken sürekli “Strawberry Fields Forever”ı söyledim. Kızın biri geldi “Aynı sınıftayız gel derslik bu tarafta.” dedi. Ve ben gene onu tanımıyordum.
- Bazı kızlar neden bu kadar güzel ve sevgilileri var?
- Ayağı takıldı, üzerime doğru düştü. Düşmesin diye tuttum. Ben özür diledim. Aah kara bahtım kör talihim nerelere gideyim…
- Yorulduğumu söylemiş miydim?
- İNGİLİZCE DERSİ GÖRMEK İSTEMİYORUM! Sebep ingilizce sevmemem değil. Bildiğim yerleri tekrar görmek. Üstelik en sıkıcı yerler.
- Karnım aç.
- Kahve içmem lazım.
- Sevgiye ve çorbaya ihtiyacım var.
- Çorba sırpça bir kelimeymiş. Onu öğrendim geçenlerde.
- Ben bir kahve yapıp geleyim.
- Güle güle.
2 Ekim 2011 Pazar
1 Ekim 2011 Cumartesi
Karşı Koyabilme Sanatı.
Toplumsal ilerleme, ancak itaatsizlik ve isyan sayesinde gerçekleşir."~Oscar Wilde
30 Eylül 2011 Cuma
Yazıyla Üvertür.
Artık çok fazla düşünmeye başladım. Yasak düşünmek bile bile düşünüyorum. Düşüneni içeri alıyorlar burada. Sizin orası da öyle mi? Ah doğru ya. Aynı ülkedeyiz.
Çok sıkıldım bana bir şeyler anlatsana. Kahveyi ben yaparım sen anlat. Sen beni tanımıyorsun, bende seni hiç görmedim; ama görsem sana öyle bir aşık olurum, aklın şaşar. Bana ne anlatacaktın? Masal da olur. İnanmam; ama masal dinlemeyi severim. Bana istediğin masalı anlat. Benim en sevdiğim Küçük Kara Balık masalıdır bilir misin?
Senin de ailen devrimci mi? Ya da zamanında devrimci miydi? 12 Eylül'de alındılar, fişlendiler mi? Sizin de rakı sofralarınız olur mu? Sizde de sürgün hikayeleri anlatılır mıydı? Ben en çok babamın Hakkari hikayelerini severim. Eğer bir sene erken başlasaymış göreve Yılmaz Erdoğan'ın öğretmeni olacakmış biliyor musun? Ayrıca Vizontele: Tuuba'daki Güner Sernikli'yi de biliyormuş. "Müthiş bir adamdı." diye anlatır babam. Sahi sen Vizontele'yi izledin mi?
Beni sevebilir misin? Ben seni severim sen beni sevmesen de. Çok severim. Taparcasına severim. Sen yeter ki bana bir kere "Seni seviyorum, seni gerçekten seviyorum." de. İşte zaten o an ben havaya uçarım.
Bir yerlerde hata var. Müzisyen yanlış notaya basınca dansı kaçırıyorum. Ben bir kuş olsaydım müzisyen bir kuş olurdum. Ben bir aslan olsaydım, tüm tembelleri astırırdım.
Ben normal bir insan olsaydım, şu an daha farklı bir yerde, daha farklı bir insan olurdum.
Sahi senin dünyanda tanrı var mı?
Üniversite Notları.
- Merhaba.
- Tek başına eğlenme olayını yavaş yavaş çözüyorum.
- Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain’i Google’da aratmadan yazdığım gün bir milat olacak. Ha bir de Audrey bunu okuyorsan, Je t’aime!
- Temel Bilgisayar ve Algoritma diye ders koyup, mouse klavye gibi elemanları öğreten bölüme kafam girsin. Zaten hoca manyağın teki. “Apple’ı nereden tanıyoruz arkadaşlar? iPhone’dan di mi?” ya da “Engır Börd oyununu bilen var mı?” gibi.
- Yarın off günü gene; ama çalışmam lazım. Geç bile kaldım aslında.
- Artık benim de beyaz önlüğüm var. Medium hem de.
- Kızın birinin beni kestiğini gördüm. Sanırım başka birine bakıyordu beni kesiyor olamaz. Olmasın.
- Sevgili Chun-Li, ilişkimizi gözden geçirme kararı aldım. Üzgünüm, ben seni tekrar arayacağım. Öptüm bebeğim.
- D&R’a girdiğimde bir şey almadan çıkmadığımı farkettim.
- Sosyal hayatımı sadece sinema-tiyatro-konsere indirgeme kararı aldım. Arkadaşlarla sadece okulda ders aralarında bir şeyler yaparım. Ders gerçeği var hafız.
- Erasmus’a başvurmak istediğimi farkettim.
- Yürüyen merdivenlere gıcığım. Yürüyen merdivene binip de ilerlemeyen genç insanlara gıcığım. Hadi yaşlılar tamam; ama siz niye lan? Eliniz ayağınız mı tutmuyor? Çok fitil oluyorum. Bir omuz çakıp, özür dilemeden geçiyorum. Onların özür dilemesi lazım. Benim yolumu kapıyorlar. Ben meşgul bir insanım yahu! Yolumdan alıkoyuyor resmen!
- Puding, nutellayı siker!
- Okumak istemiyorum! Muafiyet sınavını kaçırdım. Çok sinirliyim. Tekrar “What’s your name?” olayına dönmek çok can sıkıcı.
- Batak’ta ilk başlarda batıp -3’e kadar gerileyip, bir anda atağa kalkıp birinci olan kişiye Can denir. Pepsi sponsorluğunda kazandım.
- Kimyadan korkacağım aklıma gelmezdi laboratuvar dersine girene kadar. 2 kere girmezsen derse kalıyorsun. Her dersten önce Quiz var ve quizden 50 alamazsan sınıfa giremiyorsun. Keza önlüğün yoksa da aynı şekilde derse giremiyorsun.
- Ders kitabına 80 TL veresim gelmiyor.
- Buraya geldiğimden beri para harcayamadığımı farkettim. O yüzden bugün hesaplar benden.
- Hoş bir hatun karşıdan geliyorsa hemen kafamı eğiyorum. sanki ona bakıyormuş gibi oluyorum karşıya bakınca. Tırsıyorum aslında bazılarından sebep bu.
- Aynı okulda okuduğumuz pezevenk gördü selam vermedi. Hemşehri hemşehriyi gurbette selamsız bırakırmış arkadaş.
- Yola “Kama Sutra” yazmışlar. Hiç güleceğim yoktu. Kampüse kadar kahkahalarla güldüm.
- 1 haftadır kahve içmediğimi farkettim.
- Hala kadın-erkek ilişkilerinde bir duvar var hafız. O kadar konuştuk adımı bile sormadı. Sormayınca bende söyleme zahmetine girmedim.
- Derse bir saat erken gitmek kadar sıkıcı bir şey yok. Yanıma kitap da almamıştım!
- Asosyalleştiğimi farkettim.
- Güle güle.
19 Eylül 2011 Pazartesi
Her zamanki şeyler işte.
Hayat değişiyor biliyor musun? Durmadan, yorulmadan, bıkmadan. Yeni insanlar, eski insanların yerini doldurmak için uğraşıyor. Bir kaç gün sonra bambaşka bir hayat beni bekliyor. Yeni bir okul, yeni dersler.
Değişmeyen tek şey ise sana olan sevgim sanıyordum. Sana olan sevgim bile değişti. Ben değiştim. O korkak insan değilim. Yani olmamak için çabalıyorum. Bir ara başarmıştım. Tekrar başa döndüm. Tam tepeye gelmişken dibe kadar düşmek sana da zor gelmiyor mu?
Hayatıma giren herkesi sevdim. Eşitlemeye çalıştım. Hep bir yanlar ağır bastı. Günün birinde bir seçim yapmam gerekeceğini hissediyorum. Hayatımın boka sarma olasılığı da var biliyor musun?
Ayrılık çok sıkıcı bir şey. Sevmiyorum. Kim sever ki? Hangi manyak sever.
18 Eylül 2011 Pazar
Olmayana Yergi, Methiyeler, Güzellemeler.
Seni yarın seveceğim, şu an henüz tanımıyorum. Yarın karşımda oturmuş bana bakarken bulacağım seni. Ben sana bakacağım. Belki de müzisyensindir olamaz mısın? Hep bir müzisyeni sevmek istedim; ya da bir müzisyen olmak.
Kanıyorum sevgilim. İçim kanıyor. Sen misin o? Hayır sen değilsindir. Sen kanatmazsın. Sen sararsın kalbimi değil mi sevgilim?
Sevgilim yoksa sen ressam mısın? Çizer misin tuvalleri? Neler çizersin? Mesela beni çizebilir misin kendi hayalinde? Sevgilim, sen şu an yoksun; ama olduğunda seni gene çok seveceğim.
Sen yoksa bir mimar mısın? Planların, programların mı var sevgilim? T cetvelin var mı mesela?
Sevgilim sen yoksun diye sana methiyeler düzemez miyim? Tüm tassavuf şairleri tanrıya övgüler yazdıysa, ben de sana övgüler yazamaz mıyım?
Senin şu an olmaman ilerde olacağın demek değil öyle değil mi sevgilim? Olmayabilirsin sonuçta. Bana bağlı değilsin ki her zaman. Sahibin değilim son tahlilde, sevgilinim.
Beni sevebilir misin sevgilim? Beni çizer misin? Enstrümanda beni çalabilir misin? Benim planımı çıkarabilir misin?
Sevgilim,
Bugün pazar, sarhoşum, olmayan seni gene çok özledim.
11 Eylül 2011 Pazar
Hee Tamam.
Nereden biliyorsun? Kaç erkekle tanıştın? Kaç tane erkeğin öyle olduğunu gördün?
Size bir sır vereyim. Tüm sarışınlar aynı. Aşktan anlamıyorlar ondan sonra da “Aşk yoktur. Erkekler dallamadır.” diyor. Bir şeyi inkar etmek için illa ondan büyük bir kazık yemek mi lazım? Erkeklerin de esmer olanları aşktan anlamıyor. Aslında bu kadar sert bir yazı olmayacaktı; ama gördüklerim bunu yazmama itti beni.
Hayvanın teki bir bok yiyor. Kızın hayatının içine ediyor. Ondan sonra olan bize oluyor. “Tüm erkekler aynısınız.” Yok canım aynı değiliz. Hepimiz değiliz. Öyle olanlar var yok demiyorum; ama hepiniz aynısınız dediğinizde gücüme gidiyor be. Yapmayın sadece benim de değil. Benim gibi olan bir sürü erkek var.
Kendimi yüceltme, marjinalleştirme çabasında değilim. Sadece feminizmin uç noktalarında yaşanmasına karşıyım. Lütfen biraz ciddiye alın bu konuyu.
Başkalarının gazına gelip bize saldırmayın.
Kara Kaplı Şeyler.
Kimse için değil bu hissettiklerim. Uyumama bile izin vermeyenler intihar etmeme nasıl razı olsunlar? Zaten intihar bana en uzak olgu. İntihar olay değil, olgu. Ölüm olaydır, intihar olgu. Aradaki farkı kaptın değil mi? Anla beni ne olur.
Ben yalnız ölürüm. Arkadaşım olur; ama ben yalnız ölürüm. Herkesin içindeyken yalnız hissedersin ya hani. Asıl olmam gereken yer burası değil! Ben buraya ait değilim çığlığı düğümlenir boğazında, “Neden”ler gözlerinde birikir. Tek bir söz bitirmeye yeter seni.
Gene karamsar oldu. Bilinçaltım bataklığa döndü zaten, çıkamıyorum içinden. Elimi tutup çekip çıkarsan beni… Ben beklerim. Hadi gel.
God Loves His Children
Gelmiş geçmiş en büyük yalan tanrı çocuklarını severdir. Eğer biz tanrı suretinde yaratıldıysak, hepimiz tanrı değil miyiz? Sen kendinin tanrısısın. Çünkü, düşünme ve özgür hareket kabiliyetine sahipsin. Sen ona muhtaç değilsin.
Tanrıyla aynı fikirde değilim. Ona iman edilmesi konusunda ona katılmıyorum. Beni sevmek için bir çaba harcadın mı? “Yaşıyorsun ya!” gibi martavallarla gelme bana. Daha somut şeyler getir önüme.
Chuck Palahniuk’dan.
…ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup tanrı’yla bir görüşme yaptım. arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı. tanrı bana dedi ki: “neden?” neden bu kadar acıya sebep oldun? her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunuz göremedin mi? hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun? karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan tanrı’ya baktım. ama tanrı bu meselede tamamen yanılmaktaydı.bizler eşsiz değiliz.süprüntü ya da pislik değiliz. biz sadece biziz. biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok. tanrı diyor ki: “hayır, bu doğru değil.” peki. öyle olsun. tanrı’ya akıl öğretmek bana kalmadı ya.
Değil mi? Tanrıya akıl öğretmek bana kalmadı ya.
Seni sevmiyorum.
Şimdi ben tanrıya bu kadar karşı çıktım feci marjinal oldum değil mi? Kesin. Zaten düşüncelerini yazmak marjinallik ülkemde. Canım ülkem.
10 Eylül 2011 Cumartesi
8 Eylül 2011 Perşembe
Sıkıntı.
Canım sıkılıyor. Sonra bir kadın geliyor, derdini anlatmaya başlıyor. Dinliyorum, derdine çare olmak istiyorum her ne şekilde olacaksam öyle işte. İnsanlara yardım etmeyi seviyorum. Sonra bir erkek geliyor, derdini anlatmaya başlıyor. Dinliyorum, hafiften güldürmeye çalışıyorum. Bazen beceriyorum bu güldürme işini. Bazen güldürmek en güzel çare oluyor insana. Çok güzel rol yapıyorum bazen.
Canım sıkılıyor. Bir kadın giriyor hayatıma, it gibi seviyorum. Ona zarar gelmesin, üzülmesin diye kendimden taviz veriyorum. Benim bir önemim yok. Aslına bakarsan senin de bir önemim yok. (Evet kendinizi klişeye hazırlayın) Bizim bir önemimiz var. Kadın geliyor, seni seviyorum diyor. Ben de seviyorum; ama sadece seni seviyorum demek yetersiz kalıyor. Şarkı söylemek istiyorum ona bağıra bağıra. Ama bir gün geliyor, aslında istediğinin ben olmadığımı söylüyor. İlk söylediğinde yıkılmıyorum. Dik durmalıyım. Ben, tüm zorluklara göğüs geren ben durmalıyım. İzin vermemeliyim kendimin yıkılmasına. Sonra günün birinde, arkadaşlarımla içerken, birden aklımda şimşekler eşliğinde bağırıyorum: “Keşke o gün yıkılsaydım!”
Canım sıkılıyor. Arkadaşlarımla dışarı çıkıyorum; ama onlar beni mutlu edemiyor o kadın kadar. O kadınla eğlendiğim kadar eğlenemiyorum. Arkadaş sofralarından ilk kalkan hep ben oluyorum. Gidip kendi karanlığımda bir kez daha ölüyorum. Aslında bilmiyorum. Ölüyor muyum yoksa sadece kendimi mi kandırıyorum.
Canım sıkılıyor. Saat daha erken. Dokuz buçuk bile değil. Yazıyı bitirdiğimde belki dokuz buçuk olur. Geçedebilir. Kahvem bitti. Kalkıp yenisini yapmaya üşeniyorum. Saçlarım hala ıslak. Gözlerim son iki aydır yaş akıtamamış olmanın verdiği ızdırapla acıyor. Bugün izlediğim bir filmdeki bir türkü aklıma geldi bir anda. Çok güzel türküydü. Belki buralarda gösteririm bir zaman. Tahmin edemezsin ki! Bilmiyorsun ne kadar güzel bir türkü o.
Canım sıkılıyor ve yazdığım kelimeler birbirine giriyor.
Canım sıkılıyor ve buradakilerin de canını sıkıyorum.
Canım sıkılıyor ve hayatıma giren tüm kadınlara ağlamak istiyorum.
Hayatımda iz bırakan tüm kadınlara gelsin.
Bana Bir Makale Yaz.
6 Eylül 2011 Salı
Abbas is reportin'
4 Eylül 2011 Pazar
Fesleğen
3 Eylül 2011 Cumartesi
Eylül
Eylül’ü sevmem. Eylül de beni sevmez zaten. Sevmesi de gerekmez. Birbirimizle iyi geçinemiyoruz Eylül’le. Eylül hep içimi karartıyor. Sevmiyorum.
Affet beni Eylül. Seni bir Nisan kadar ya da Haziran kadar sevemedim. Sen bana iyi davransaydın belki de bunlar olmazdı. Eylül bana hep kötü geldi.
Eylül, Ocak ayıyla bir bağın var mı? Ya da Mayıs’la… 1 Mayıs hariç canım. Mayıs’ın diğer günleri aynı Ocak ve Eylül gibi. Neden kör kurşunların can almasına izin verdin Eylül? Neden karanlığa sürükledin bizi? Neden, neden, neden?
Neden sorusunu çok sorarım Eylül. “Neden?” sorusunu hayatından insan nasıl çıkarır ki? Ben çıkaramıyorum. Eylül, keşke iyi davransaydın.
Ocak, sıra sana da gelecek. Bekle sen. Hele bir bekle Ocak… O zaman göreceksin gününü. Şimdi Eylül’deyiz ama.
Ah be Eylül. Seninle bir gün rakı masasına oturup uzunca boylu dertleşmek istiyorum. O katilleri koynuna alırken hiç mi miden bulanmadı? Eylül güzel bir isim; ama sen beni aldattın Eylül. Beni iğrenç katillerle aldattın. Oysa benim de gözümde güzel bir ay olabilirdin. Değilsin Eylül. Seni sevmiyorum.
Bir gün senden intikam alınacak Eylül. Bekle bizi.
31 Ağustos 2011 Çarşamba
Zaten Ben Seni Görmeden Sevdim.
Görmeden de sevmeye devam edeceğim. Bu sadece bir adım geriye çekilip beklemek. Her şeyi bir anda bitiremem. Olmaz. Yapamam. Seni seviyorum. Sen bana, başlarda, pek inanmadınsa da artık inanıyorsun. İnanmak bir ilişkide en önemli şey. İnanmak, güvenmek. Sevgimin büyüklüğünü ölçebilecek bir terim, bir söz öbeği yok.
Ben seni görmeden sevdim. “Görünce vazgeçersin”lerine aldırmadan sevmeye devam ettim(ki gördüğümde de seveceğim şapşal). Sevmeye devam edeceğim. Sana bir söz verdim. Seni asla bırakmayacağım ve üzmeyeceğim. Fırtına elbet dinecek sevdiğim. Ülkeme gelecek bahar. Dağlarda eriyecek kar ve sona erecek hasretliğimiz. Madem ki seni seviyorum o halde bir sorun yok. Ben sadece ama sadece seni istiyorum.
Ben üzülmüyorum sevdiğim; çünkü bu kadar sevildiğim için çok mutluyum. Sen de biliyorsun bazen salaklığım tutuyor. O anlarda pek iyi değilim tamam; ama bence diğer zamanlarda iyi iş çıkarıyorum.
Zaten ben seni görmeden sevdim. Görmeden bu kadar sevebildiysem gördükten sonra sana taparım. Sana bir zarar gelmemesi için her şeyi yaparım. Seni koruyan şövalyen olurum. Kapında beklerim senin rahat uyuman için. Ejderlerle savaşırım seni kaçırmak isteyen. Her şey senin için bir tanem.
Sen yeter ki beni sevmekten vazgeçme. Ben her halükarda sana ulaşırım. İster uzak ister yakın sen seç aşkım. Ben sana uyarım. Her zaman. Her nereye gidersen.
Yanlış yer yanlış zaman kavramının içinde büyüdüm. Şu an olmam gereken yer senin yanın. Ama ben evimde oturmuş saçımı başımı yoluyorum. Ağlayamıyorum sevgilim akmıyor gözümden yaş. Akmasını istiyorum ama lanet olası akmıyor.
Şunu bil. Sen üzülürsen ben üzülürüm. Ben senim.
Sakın unutma olur mu? Seni çok seviyorum.
30 Ağustos 2011 Salı
Nothing Really Matter.
Kendimi diğer insanlara o kadar adadım ki kendi yaşamımı göremez oldum. Tek bir kendi yaşantıma dönme çabamda elime yüzüme bulaştırdım. Bir daha dönmemek üzere. Sonra tekrar denedim sonuç gene aynı oldu. Bazen bırakayım yazmayı diyorum. Belki de beni bu hale getiren yazmak oldu. Ben kimim ki yazayım? Sonra gene kendi kendime cevap veriyorum. Ben, Can’ım! 120 kişilik döneminin tamamına tek başına kafa tutan çocuk! Ölüm tehtitleri alan, köşesine sinmeyen, kendisine yapılan tüm rezil etme çabalarına karşı dik duranım ben. Peki neden en ufak bir rüzgarda böyle eğilip bükülüyorum? Neden? Çünkü aslında çok güçlü görünsem de ben zayıfım. Odunluktan bahsetsem de duygusalım. Birisi bana kızdığı zaman hala ağlarım. O kadar da güçlü birisi değilim.
Yaptığım tüm hataların üzerine gittim. Tüm hatalarımı tekrar tekrar yaptım. Hayatta şu ana kadar yaptıklarımdan asla pişman olmadım. Neysem oydum. Çizgimin dışına taştım; ama sebebi deliliğimden. Deliliğim benim zamanın dışında coşmama, çiçeklerle beraber açmama yardımcı oldu.
Bir yazının en zor kısmı başlık ve bitirme kısmı. Yazdığım yazıları her zaman bölümlerini senfonik bölümler olarak adlandırırım. Giriş-ballad-üvertür-konçerto-kapanış. Bu seferki Giriş-Üvertür-Koncerto-kapanış şeklinde olacak. Ve şu an kapanışı okuyorsunuz.
İyi geceler.
Not: Yazılırken sadece Bohemian Rhapsody dinlenmiştir.
28 Ağustos 2011 Pazar
Seni seviyorum diyen birisine daha fazlasını söylemek istiyorum.
Düşünüyorum… Düşünüyorum… Sonra birden dank ediyor.
Close your eyes and I kiss you
Tomorrow I miss you
Remember I always be true.