9 Ekim 2012 Salı

“Yaşamım boyunca babamdan başka hiçbir erkeği sevemeyecek gibiyim.” dedi Annita. “Sanki beni gerçekten seven tek kişi oydu.” Pablo ayağa kalktı, birasının son yudumunu içti, sigarasını söndürdü. Kasketini takarken “Demek bunca saat bir Oidipus sendromu olan kadınla flört ediyordum.” dedi ve bara parasını ödeyip çıktı.

Hava soğuk ve kar yağıyordu. Sokağın karşısında bekleyen Ruhi’ye doğru gitti. Yaklaştığını gören Ruhi’nin yüzüne bir gülümseme oturdu “Nasıldı?” dedi. Pablo bir sigara yaktı ve “Gidelim burdan, çok sıkıldım.” dedi. Ruhi bir kahkaha patlattı. “Hadi gidelim, daha normal kadınların olduğu bir yer biliyorum.”

Barları sadece içki olduğu için seven Pablo, bir demet çiçekle banka soygunu yapalı daha bir hafta oluyordu. O zamanlar Ruhi yanındaydı daha gitmemişti. Ruhi boyca ve kiloca Pablo’dan büyüktü. “Kadınlar sende ne buluyor anlamıyorum,” demişti bir keresinde Ruhi Pablo’ya. Pablo içkisinden bir yudum alıp “Ben de.” diye cevap vermişti. Yeni içki almak için bara gitmiş ve orada hemen bir kadınla tanışmıştı. Bir saat sonra ise kol kola bardan ayrılmış Ruhi’yi orada yalnız bırakmıştı.

Nereye gittiklerini anladığında Pablo bir an duraksadı “Ah! Beni buraya getireceğini tahmin etmiştim!” dedi sitemle. Ruhi güldü, sigarasını atıp kapıyı araladı. “Alfredo bizi bekliyor.” dedi. Her zaman oturduğu masada Alfredo kafasını bir kağıda gömmüş bir şeyler karalıyordu. Onların yaklaştığını görünce Ruhi’ye “Roxanne burda.” dedi. Ruhi’nin yüzü kireç gibi oldu.

Pablo, Ruhi’nin bu halini görünce hemen üç tane bira almaya gitti. Ruhi sandalyeye çöktü, gözleriyle barı taradı. Gördü, içi burkuldu. Tarif edilemeyecek bir şeyler koptu. Alfredo “Eee, nasıldı Annita?” diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. Pablo umursamaz bir şekilde “Oidipus sendromlu.” dedi. Alfredo, az kalsın boğuluyordu.

Radyodan hafif hafif The Cure çalmaya başladı. Ruhi önüne döndü bir sigara yaktı. Uzun süre konuşmadı. Alfredo ile Pablo şimdi şehirdeki Tütün işçilerinin grevi hakkında konuşuyorlardı. Pablo haklı buluyordu, Alfredo ise biraz heyecan olur diye grev kırıcı olmak istiyordu. Ruhi “Onunla konuşacağım” dedi. Daha ikisi onu tutamadan kalktı ve Roxanne’in yanına gitti. Ortam gergin, basık ve sigara dumanıydı. Günlerden Cumartesiydi ve gökyüzü kırmızıyı mavi geçiyordu.

“Ne zaman geleceğini merak ediyordum,” dedi Roxanne “Pablo sanırım senin kalkmanı bekliyordu.” Ruhi kafasını çevirip Pablo’nun olması gereken yere baktı; ama Pablo orada değildi. Barda başka bir kadınla konuşuyordu. Önemli değildi. “Roxanne, senle konuşmalıyım. Sözümü kesm…” Roxanne sözünü kesti “Bence konuşacak bir şey kalmadı.” Ruhi sinirle yumruğunu masaya geçirdi. “Ben var diyorsam, hâlâ konuşulacak şeyler vardır!” diye bağırdı. Bar bir an sessizleşti, sonra herkes kendi işine döndü. Alfredo başını sağa sola salladı.

Roxanne sigarasından derin bir nefes aldı ve “Pekala, ne konuşacakmışız?” dedi. Ruhi “Seni hâlâ seviyorum.” dedi. Roxanne tiz bir kahkaha attı; ama kısa sürdü. Çok kısa bir an Roxanne Ruhi’ye baktı ve gözleri parladı. Sadece Alfredo gördü. Ruhi’nin ruhu duymadı bile. “Bak Ruhi, denedik olmadı değil mi? Daha sürdürmenin anlamı yok. Sahibim değilsin.” dedi Roxanne. Ruhi dinlemiyordu. O an sadece çıkıp gitmek istiyordu. Birayı kafasına dikti, ceketini alıp dışarı koştu. 

“Yani, sonuçta erkekler sabahları uyandığımda hiç yanımda olmadılar. Hey! Pablo?!” Lucy afallamış halde etrafına bakınırken Roxanne ile göz göze geldi. Roxanne “Merak etme geri gelir. Bunu hep yapar.” dedi gülümsedi ve dışarı çıktı. Pablo ile Alfredo, Ruhi’nin arkasından koştular. Onu bir sokak lambasının yanında buldular. O an üçünün de aklında bir gece sarhoşken Ruhi’nin Sokak Lambasına okuduğu şiir geldi. Ama kimse bundan bahsetmedi. Ruhi “Pekala, onu aklımdan çıkarmak için birini öldürmem gerek; ama daha önce kimseyi öldürmedim. Pablo, bana silahını ver. Bu sefer gerçek bir hedef vurmalıyım.” dedi. Pablo tereddüt etmedi. Alfredo sinirlendi “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!” diye bağırdı. Ruhi geri dönüp Alfredo’nun alnına nişan aldı “Ya benimlesin, ya da…” devamını getiremedi. Çünkü üçü dosttular. 

Alfredo yelkenleri suya indirdi. Üçü birlikte yürüdüler. Pablo “Benim aklımda birisi var. Savaş sırasında düşmana muhbirlik yapan bir faşist, gestapo yanlısı. Onu ben öldürecektim; ama başka işlerim çıktı.” dedi. Ruhi kafasını salladı. Alfredo “Hadi yapalım.” dedi. 

Plansız bir eylem olacaktı. Tek umdukları şey adamın her zaman gittiği meyhaneye gitmiş olmasıydı. Şanslı geceleriydi, adam kapıdan çıkıyordu. Ruhi öne çıktı. Adamın kalbine nişan aldı. Bam! Etraftaki insanlar geçici sağırlık yaşadı. Etrafı barut kokusu sardı. Adamın kanları kanalizasyona karıştı. Ruhi, Alfredo ve Pablo oradan kaçarak uzaklaştılar.

“Kendini daha iyi hissediyor musun?” dedi Pablo. Ruhi “evet” anlamında kafasını salladı. Alfredo “Gel seni eve götürelim, bir güzel uyu.” dedi. Ruhi karşı çıkmadı. Evine götürdüler, yatırdılar. Uyuyana kadar salonda sigara içtiler. Ruhi bir nebze de olsa rahatlamıştı. Gecenin en karanlık saatiydi. Yolda yürüyen Pablo ve Alfredo’ydu. “Eee, gece daha erken ve ben bu gece çok sıkıldım.” dedi Pablo. Sonra sokağın ortasında kahkahalarla güldüler. Alfredo “Gel, tam sana göre bir kız tanıyorum.” dedi. Pablo “Lütfen intihara meyilli, erkek düşmanı, ya da her hangi bir psikolojik problemi olmasın.” dedi gözlerindeki yaşları silerek. “Bana güven,” dedi Alfredo “Sabah olunca bana teşekkür edeceksin.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yapıştır!