29 Ocak 2015 Perşembe

Eski yazdıklarımı okuyunca acıların aslında nasıl değiştiğini fark ettim. Çok değil daha iki sene önce üç sene önce yazdığım şeylerde yaşadığım hissettiğim şeyler şimdi acayip bir şekilde çocukça geliyor ki. Korkularım gözümün önüne geliyor. Sahi benim korkum neydi ki? Korkularım. Sahiplendiğim korkularım, dillendirmeye çekindiğim korkularım. Hadi biraz bunları konuşalım.

Yalnız kalmaktan korkuyordum o zamanlar. Bu yüzden çevremde insan olmasını istedim. O zamanlar karşı çıksam da bu tamamen ilgi budalalığıydı. O zamanlar insanlar neden mutsuz olduğumu soruyordu. Ben de "Bilmiyorum" diyordum. Oysa biliyordum, sırf mutsuz olmak için mutsuz oluyordum. Ayrıca mutlu olmamı gerektiren bir şeyde yoktu. Fakat şimdi fark ediyorum ben o zamanlar mutsuz değilmişim. Nötrmüşüm. Uzun süren hissizlik. Sokak başında ölü bir kuş görüp, şöyle bir bakıp yola devam etmek gibi. Baharda çiçeklerin açmasına tepki vermemek gibi. Anlatabiliyor muyum? Korkularımı döküyorum durun.

Sevilmemekten korkuyordum. Bu konuyu daha sonra konuşacağız.

Şehre alışmaktan korkuyordum. Hâlen korkuyorum. Antalyayı özlemiyorum. Anamur'u özlemeyeceğimi söylüyordum. Hayatımda hiç bu kadar yanılmamıştım. Sorun değil, yanılmak da insanlığın bir parçası(Now playing: KC and the Sunshine - Boogie Man).

Şimdi dönüp bakıp toparlarsak ilgi budalası bir insan olduğumu görüyorum, o zamanlar.

Bohem hayat sürmek isterken nerelere geldim görüyor musun!

Evrene çağrımdır: N'aber? Ben senin unutulmuş çocuğun. Saldırıya hazırlanıyorum sana karşı! Yalnız da değilim! En garde!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yapıştır!