5 Temmuz 2011 Salı

Yazım geldi! Tutmayın küçük enişteyi!

Şu sevgi denen şeyden korkacaksın. Ona yaklaştıkça, içini açtıkça, ona yöneldikçe seni ele geçiriyor. Sonra da form değiştiriyor. Aşk olabiliyor mesela, ya da çok fazla sevgiden dolayı acıya dönüyor. Ama her halükarda aşırı sevgi felakete yol açıyor.

Sonra sen toparlayamıyorsun ki. Karşıdaki değil. Onun zaten umrunda değilsin. O seni sıradan bir arkadaş olarak görüyor; ama sen ona kardeşinden daha yakın olduğunu düşünüyorsun. Ve bir gün gelip tekmeyi yediğin zaman yerde yuvarlanıyorsun.

Aşık oluyorsun sonra. Her şey güzel derken karşı tarafın beklenmedik bir hamlesi seni gene nakavt ediyor. Oysa ki senin hayallerin vardı değil mi? Bu sefer farklıydı. Tanıdığın hiçbir kıza benzemiyordu. Farklıydı. Farklı olduğun için sevdin onu. Farklı olduğu için aşık oldun. Farklı olduğu için senden ayrıldı. Normal insanların ilişkileri de normal ve basit değil mi?

İnsanlara olan inancımı ve sevgimi kaybediyorum. Filmler beni artık ayartamaz. İnanmıyorum filmlere. Masallara inanmayı zaten 8 yıl önce bıraktım. Artık filmlerdeki aşka ve sevgiye de inanmıyorum. İnat değil mi lan! Ben de patlıcan reçelini seveceğim. Nâzım Usta demiş ya: “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” Yani o beni sevmesin. Ben severim. Patlıcan Reçeli tabi ki.

Ben artık kendimi toplumdan soyutlamış gibi duruyorum. Zaten 50 kilo, 174 cm boyunda dalgalı saçlı(ya da kıvırcık) birinden ne bekleyeceksin? Yani ben olsam ben de beni sevmezdim. Beni sevenler ya da sevdiğini söyleyenler nasıl başarıyor gerçekten merak ediyorum.

Günün şarkısını vereyim ve yazımı bitireyim.

http://fizy.com/#s/152277

Gerekli Not: Patlıcan Reçeli sevmem; ama bir çilek reçeline hayır demem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yapıştır!