29 Ocak 2012 Pazar

Domates Çorbası


Aynı yatakta, kapalı bir Pazar günü yan yana yatıyorlardı. Bir şarkı çalıyor, Fransızca-İngilizce birlikte. Kadın zayıf; ama yanakları güzel. Adam çok zayıf; yanakları güzel. Beraber yatıyorlar, konuşmadan. Pazar günü hava kapalıysa yapılacak en güzel şey yatmaktır. Kadın konuşmaya başladı
“Yorganı çekmesene.”
“Özür dilerim.”
“Bir de ayağını çek, çok soğuk ayağın.”
“Seninkiler çok sıcak da konuşuyorsun.”
“Seni seviyorum.”
Kadın kalktı, müziği kapattı. Adam yatmaya devam etti. Kadın konuştu:
“Akşama ne yiyelim?”
“Ne yiyebiliriz?”
“Hazır çorba var, pizza da söyleriz.”
“Hazır çorba mı?”
“Evet, mantarlı.”
“Domates çorbası yapabilir misin?”
“Yaparım elbette.”
“Yaparsan ben de markete giderim.”
“Sigara da al.”
Adam kalktı, boynundan öptü kadını. Üzerine büyük gelen paltosunu giydi ve dışarıya çıktı. Cebinde tek kalan sigarasını yaktı. Elini cebine attı, yuvarlak büyük bir şeye çarptı eli. Çıkardı bir tarafı ısırlmış elma. Dün geceden kalma büyük ihtimalle. İştahla yedi. Markete girdi. Ekmek ve sigara. Gözü çikolataların olduğu kısma kaydı. Kadın severdi. Öylece durarak düşündü gitti ve aldı. Kasaya okuttu. Dışarı çıktı sigara paketini açmadı. Kadın açmalıydı, kurallardan biri daha. Kural yıkmayı seven adam, bu kurala karşı çıkmıyordu. Kadın özeldi, önemliydi.
Bir bankta otururken tanışmıştı kadınla. Farklı kitapları okuyorlar, aynı müziği dinliyorlardı. Aynı müziğin olduğunu bir kaç ay sonra o günü konuşurken anlamışlardı. Birbirlerine sarılmışlardı.
Adam konuşmayı beceremezdi kadınlarla. Kadın konuşmuştu önce adamla. Adam, kadının cesaretlendirmesi ile konuşmuştu kadınla. Kadın “Benim cesur şövalyem.” demişti hafif alaylı. Adam mutlu olmuştu. Adam, kadını; kadın, adamı çok seviyordu. Söyleyince anlaşılmıyordu; ama birbirlerine bakışlarından belliydi. Kadın adama kitaplar almıştı. Adam kadına albümler. Aşk değildi bu, arkadaşlık. Arkadaşlıktan öte, aşktan önce. En güzel anlardı. İkisinin de aşık olmaya niyeti yoktu.
Aynı yatakta yatıyor; ama aynı yatakta sevişmiyorlardı. Sevişmemişlerdi. Kadın kavruk tenine değen siyah saçlarıyla çok güzeldi. Adam gülümsemesiyle çok yakışıklıydı. Yalnızca güldüğünde yakışıklı olan bir adam. Üzerine giydiği şeyler hep bol olan adam. Kadın adamda ne bulmuştu? Kadın, insanları sevmiyordu. Adam da sevmiyordu. Demokrasiydi onları buluşturan. İki aynı kafa, insanları sevmeyen iki insan birbirlerini seviyorlardı. Son tahlilde onlara insan demek saçma oluyor. Ama onlar buna aldırmıyor.
Adam, kadının bacağı kendine değdiğinde içinde bir fırtınanın koptuğunu hissediyordu. Bu durumun kökeni neydi acaba diye merak eder dururdu adam. Ama adam bunlara rağmen bir şey yapmıyordu, çünkü kadını kaybetmek istemiyordu. 
Kadın, adamın bacağı kendine değdiğinde çekmesini istemiyordu. Ama çek diyordu. Kadın, adamın tek sahibi olmak istiyordu. Kaldıkları evde ona sarılmak, dışarıya göndermemek, birlikte saatlerce aynı yatakta hiçbir şey yapmadan şarkı dinlemek istiyordu. Markete gönderirken bile içinde korkular yükseliyordu. Kim bilir, belki de ilk defa birini çok sevdiğindendir.
Adam geldi, kadın çorbayı hazırlamaya koyuldu. Çorbayı yaparken beraber sigara içtiler. Televizyon açıktı; ama sadece açık. Ses olsun diye. Konuşmadılar, çorbayı seyredip sigara içtiler. Beraber yapılan bir şeye duyulan sevgiyle sırıtmadan seyrettiler çorbayı. 
Kadın, adamın tabağına çorbayı koydu. Üzerine kendi eliyle rendelenmiş kaşarı döktü. Adam kadının yüzüne baktı. Kadın gülümsüyordu. Adam anlam veremedi. Çorbasını içti, kadına baktı. Çorbasını bitirip bir sigara yaktı. Kadın konuştu. Zaten hep kadın konuşurdu önce:
“Sigarayı azaltsak mı diyorum.”
“Sebep?”
“Bilmem öyle düşündüm, bir sebebi yok. Neden içiyoruz?”
“Bilmiyorum.”
“Cevap yok. Kalırsın öyle.”
“Sana çikolata aldım.”
Kadın gülümsedi ve bir sigara yaktı. Sofrayı beraber topladılar. Sonra yatağa geçtiler ve yattılar. Beraber tavanı seyrettiler. Kadın, dirsekleri üzerinde doğrulup adama doğru eğildi, yanağından öptü. Kadın konuştu:
“Mutlu rüyalar Can.”
“Mutlu rüyalar Sevgi.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yapıştır!